Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Koro müziği

  • Okunma : 806

Koro müziği, Çoğunlukla, birkaç ses partisini (yani bağımsız melodi dizelerini) seslendirmek için seslerini çalgı eşlikli ya da çalgı eşliksiz olarak birleştiren büyük bir şan topluluğunu belirten terim. Bu genel tanıma karşın, çok farklı korolar vardır. Günümüzde en yaygın korolar, 4 ses partisi halinde (her biri farklı bir ses alanında söyleyen, soprano [tiz kadın sesi], alto [pes kadın sesi], tenor [tiz erkek sesi] ve bas [pes erkek sesi]) müzik yapar. Bu tür bir "karma" koro ve böyle bir koro için yazılmış müzik SATB kısaltmasıyla belirtilir. Öbür yaygın koro türleri arasında iki soprano ve iki alto partili kadınlar korosu (SSAA), erkekler korosu (TTBB), ikili (çift) koro (iki ayrı SATB grubu) sayılabilir. Birçok korolu yapıt, 4'ten az ya da çok ses partilidir; bunlar bütün şarkıcıların aynı melodiyi söyledikleri tek ses ("monofonik") partili korolardan, birkaç düzine ses partili korolara (sözgelimi Thoman Tallis'in 40 ses partili Spen in alium'u ve bazı XX. yy. korolorı) kadar değişir. Bir koroda en az kaç şarkıcı bulunması gerektiği konusunda da görüş birliği yoktur. Sözgelimi Heinrich Shütz ve J. S. Bach gibi bestecilerin bazı koro yapıtlarının başlangıçta bir partisinin bir tek şarkıcı tarafından seslendirildiği öne sürülmüştür. Bununla birlikte, bu tür küçük topluluklar genellikle koro değil, "vokal topluluk" adıyla belirtilir.

Erken dönem koro müziği: Koro müziğinin temelleri hıristiyanlık öncesi dönemin eski Yunan ve Yahudi kültürlerine dayanır. Eski Yunan trajedilerindeki koro, dinsel şenliklerde şarkı söyleyerek dans eden topluluklardan doğmuştur. Tevrat'ta da, musevilerin yaşamındaki önemli olaylarda koro seslendirmeleri yapıldığına birçok kez değinilir. Kudüs tapınağındaki, tapmağa bağlı koro okulunun yetiştirdiği büyük ve usta koro, sonradan eski İsrail'in her yanındaki daha küçük havra korolarında örnek alınmıştır.Hem eskiYunan,hem de musevi koro müziği, teksesli ve antifonaldir (yani, solocular ile korolar arasında ya da iki koro arasında dönüşümlü olarak birbirini yanıtlama biçiminde karşılıklı söyleyiş biçiminde seslendirme yapılıyordu).

Roma imparatoru Constantinus l'in 313'te hıristiyanlığı resmî din ilan etmesinin hemen ardında, ilk schola cantorum ("koro okulu"; terim aynı zamanda, böyle bir okulun yorumcular topluluğunu da belirtir) Roma'da Papa Silvester I tarafından kuruldu. Gerek bu tür okullarda, gerek manastırlarda, korolar ve koro müziği hızla gelişti (dönemin din dışı vokal müziğiyse, korolar tarafından değil, genellikle solo şarkıcılar tarafından seslendiriliyordu).

Ortaçağ başlarının korolarında, az sayıda erkek (ya da erkekler) ve erkek çocuklar, serbest ölçüde yazılmış, teksesfi dinsel metin bestelerini (düzşarkı, ya da plainchant) seslendirirlerdi. Güvenilir nota yazımının ortaya çıktığı VIII. yy'a kadar, dinsel ezgi melodileri kuşaktan kuşağa kulaktan aktarıldı. Papa Gregorius l'in dinsel reformlarından (VII. yy. başı) kaynaklanan, X. yy'da başat düzşarkı haline gelmiş olan Gregoryen müziği, varlığını günümüze kadar sürdürdü.

Ses partileri halinde çoksesli söyleyiş ve Rönesans: Sesdeş (aynı notadan, ünison) söyleme uygulamasının yerini, VIII. yy'da organum almaya başladı. Bir dinsel ezgi melodisine alttan ya da üstten koşut olarak ilerleyen ikinci bir ses partisi olarak başlayan organum, XI. yy'da gerçek bir çoksesli üsluba dönüştü: Melodiden ayrılan bir ya da birkaç bağımsız parti, melodiyi süslüyordu. Başlangıçta ancak usta solocuların birlikte çaldıkları ya da söyledikleri bir sanat olan çokseslilik, XV. yy. başlarında koroya yansıdı.

O dönemde motet terimi, missa bölümleri dışında, Latince bir dinsel metnin çoksesli vokal müzik bestesi anlamını almıştı. 1450-1600 arasında motet ve missa geliştirilerek, John Dunstable, Josquin des Prez ve Palestrina'nın yapıtlarında olduğu gibi, 3-6 melodi dizesi bulunan karmaşık ve kusursuz besteler haline geldiler. Andrea ve Giovanni Gabrieli, 8 hattâ daha çok sayıda partili, çoğul korolar tarafından söylenen yapıtlarla Venedik'in görkemine görkem kattılar.

Çok partili besteler ortaya çıktıkça, koro da modern biçimini almaya başladı: Şarkıcı toplulukları, ses erimlerine göre gruplara ayrıldı. Kadınların dinsel işlevlerin dışında tutulması da koroyu genişletti: Tiz sesli partiler erkek çocuklar, falsetto şarkıcılar ya da (yaklaşık 1570'ten sonra Katolik ülkelerde) castratolar tarafından söylendi (özellikle İngiltere'de erkek çocukların katedral koroları için eğitilmesi, günümüzde de süregelen yerleşmiş bir gelenektir). Ortaçağ sona ererken, koronun ortalama büyüklüğü gün geçtikçe arttı: Roma'daki Sistina korosu 1450'de 18 şarkıcıdan oluşurken, şarkıcı sayısı, 1625'te 32'ye çıktı.

Barok dönem: 1600'den önce din dışı koro müziği yok sayılacak kadar azdı; çoksesli bir şarkı olan Rönesans madrigali, bir partide birden çok şarkıcıyla yalnızca çok ender durumlarda seslendiriliyordu. Başlıca örneklerini Claudio Monteverdi'nin yapıtlarının oluşturduğu ilk İtalyan operaları, klasik Yunan dramını canlandırma yolunda bir girişimi temsil ettiğinden, koroya da ön planda bir işlev verildi. Ama, dinleyicilerin dikkati solocuların virtüözlüğü ve oyunun seyredilmesi üstünde toplandığı için, barok dönemde koro önemini biraz yitirdi. Buna karşılık, genellikle Kutsal Kitap'tan alınma bir öykünün giysiler ve dekor kullanılmaksızın sergilendiği bir konser operası biçimi olan oratoryoda, hızla serpilerek gelişti: George Friedrich Hândel'in oratoryolarında, koro önem bakımından bazen soloculardan daha ön plana çıkarılmıştır; eşitlikçi İngiliz dinleyicisi için beste yapan Hândel, İsrailoğulları Mısır'da (1738) gibi yapıtlarında, başrolü "halk"a vermiştir.

İster bir hükümdarın doğum günü, ister dinsel takvimdeki bir Pazar ayini için bestelenmiş olsun, kantat türü, aryalar, recitativolar (konuşma biçiminde seslen dirilen bir tür anlatı) ve çoğunlukla koro içeriyordu. "Bütün inananların rahipleri olmak" öğretisiyle Reform hareketi, kilise müziğine yeni düşünceler getirdi. Calvinci topluluklar, mezmurları, yorumu etkileyecek her şeyi, (org eşliğini bile) dışlayarak, eşdeş söyleyişle kendilerine özgü müziklerini yarattılar. Martin Luther, kilisede ayine katılan bütün topluluğun şarkı söylemesinden yana tutum almakla birlikte, esin verici, yol gösterici değerlerini göz önüne alarak, koroları da korudu. J. S. Bach ve Georg Philipp Telemann gibi besteciler, kantatlarında, Luther'in derlemiş olduğu eski Alman korallerine yer verdiler.

Yakın dönem: XVIII. yy. sonu ile XIX. yy. başlarındaki siyasal devrimler ve sanayi devrimi, koro müziğine çok elverişli bir ortam oluşturdu. Kültür etkinliklerine istekli geniş ve zengin bir orta sınıfın gelişmesiyle, 1791'den başlayarak Berlin Singakademie gibi, hem erkeklerden, hem kadınlardan oluşan korolar kuruldu. Hândel'in yolundan ilerleyen romantizm dönemi bestecileri, yapıtlarında insanlığı büyük korolar ve orkestrayla yücelttiler. Klasik dönemde öneminin azalmasının ardından koro, opera sahnesine de güçlenerek döndü. Kilise için yazılmış müzik, tiyatrolarda seslendirilirken, bazı durumlarda da, yeni opera müzikleri (sözgelimi Giuseppe Verdi'nin Requiem'i) tiyatromsu bir özellik kazandı.

Schoenberg'in Currelieder ve Benjamin Britten'in Savaş Reçuiemigibi XX. yy. yapıtlarındaysa, toplumcu ve protest sözlere, korolu bir anlatımla aynı güç kazandırıldı. Profesyonel korolar, bir yandan eski klasik repertuvarı seslendirirlerken, bir yandanda çalgı müziğinde gerçekleştirilmiş her yeniliği, (Krzysztof Penderecki'nin ses salkımları ile vokal kaydırmaları; John Cage ile Lukas Foss'un rastlantı teknikleri; Philip Glass'ın minimalist müziği; vb.) içeren yeni yapıtları da seslendirmeye koyuldular.