Kovboy
Kuzey Amerika’da 19. yüzyılın ikinci yansında, özellikle Amerika Yerlileri’nin yaşadıklan toprakların ele geçirilmesi sırasında girişilen savaşları konu alan kovboy (Western) filmlerinden tanıdığımız efsaneleşmiş kovboy tipi gerek yaşantısı, gerek giyimiyle Amerikan folklorunun önemli öğelerinden birini oluşturur. At sırtında büyük sığır sürülerini bir araya getirerek güden ve bunlara bekçilik eden sığırtmaçlara, İngilizce’de “sığır çobanı” anlamında cowboy denmektedir.
19. yüzyılın sonlarına kadar kıtanın orta bölümündeki geniş düzlüklerde nüfus çok seyrekti. Bu düzlüklerde yüz binlerce yabanıl sığır ve at özgürce dolaşıyordu. Bu keşfedilmemiş bölgenin bir yerleşim alanına dönüştürülmesinde kovboylar önemli bir rol oynadılar.
Genellikle öğrenim görmemiş, okuma yazma bile bilmeyen kovboylar, ilk olarak büyük sığır sürüleri için elverişli geniş otlakların bulunduğu Texas’ta ortaya çıktı. Kıtanın doğusunda yaşayan insanların et gereksinimini karşılamak kâr getiren bir iş olduğundan, birçok kişi sığır besiciliği yapmaya başlamıştı. Sığırların bir araya getirilmesi, damgalanması ve güdülmesi gibi işlerde beceri kazanan kovboylar da bu yoldan geçimlerini sağlıyorlardı. 19. yüzyıl ortalarında Kansas’a kadar
uzanan demiryolları, sürülerin trenle kentlere taşınmasına olanak veriyordu. Ne var ki, bazen sürüleri en yakın tren istasyonuna götürmek için bile yüzlerce kilometrelik yol kat etmek gerekiyordu. Bu nedenledir ki, henüz insan eli değmemiş bölgelerden at sırtında geçmek zorunda kalan kovboylar, yollar ve hayvanları barındırabilecekleri kamp alanları açtılar. Bu süreçte, Yerliler’in saldırısına uğrayanlar, sığırlarla aşmaya çalıştıkları ırmaklarda boğularak yaşamlarını yitirenler oldu. Şiddetli sıcağa ve dondurucu soğuğa dayanmak zorunda kaldılar. Kovboyların açtıkları en ünlü yol olan Chisholm Yolu’ndan 1866’da 300 bin, 1871’de ise 600 bin baş sığır geçti. Ne var ki, demiryollarının yaygınlaşmasıyla kovboyluk önemini yitirmeye başladı ve giderek tarihe karıştı.
Uçsuz bucaksız topraklarda türlü güçlüklere göğüs geren kovboyun, öykülerde yansıtıldığı gibi romantik bir karakter değil, oldukça kaba saba ve işini bilen biri olduğu söylenebilir. Giyimi de gereksinimlerine uygun olan kovboyun, yağmur ve güneşe karşı koruyucu geniş kenarlı şapkası, yerine göre su içmeye, yerine göre de yelpazelenmeye yarardı. Kalın pamuklu ya da yünlü, kir göstermeyen renkte bir gömlek giyer, omuzlarını kesmemesi için pantalon askısı takmaz, at sırtında belini sıkmasın diye kemer kullanmazdı. İnce, yumuşak deriden gösterişli çizmeler giyer, bunlar at şaha kalktığı zaman ayağının üzengiden kaymaması için yüksek ökçeli olurdu. Boynuna bağladığı üçgen biçimindeki mendil, sürüyü izlerken ağzına burnuna toz girmesini önlerdi. Ayrıca, bacaklarını çalılardan ve kaktüs dikenlerinden korumak için pantolonunun üstüne ayı ya da koyun postundan bir
tulum giyerdi. Eyerinin arkasında da sarı muşambadan bir yağmurluk taşırdı. Ceket giymez, ama kollarının rahat hareket etmesini sağlayan ve sigara kâğıtlarını, tütün kesesini, kibritini koyabileceği cepleri olan bir yelek giyerdi.
Yanında ham deri ya da kenevirden yapılmış, 12-21 metre uzunluğunda bir kement, bıçak ve tabanca bulundururdu. Kovboyun eyeri ise çoğu zaman bütün öbür eşyalarından daha değerliydi. Nitelikli deriden yapılır, üzerine desenler işlenir, bazen de gümüşle bezenirdi. Deri zamanla üzerine oturanın biçimini alırdı. Eyerin arkasındaki, arka kaş adı verilen parça kovboyun eyerden geriye kayıp düşmesini önleyecek yükseklikte olurdu.
Günümüzde ABD’nin batı eyaletlerindeki çiftliklerde çalışan sığırtmaçlar hâlâ kovboy olarak adlandırılmakta ve aşağı yukarı eskiden yaptıkları işleri yapmaktadırlar. Ne var ki, bugün artık hendek kazma, çit yapma ve taşıtların onarımı gibi işlerden de sorumlu tutulurlar. Çağdaş kovboylar ayrıca eyersiz ata ve boğaya binme gibi çeşitli becerilerin sergilendiği rodeo adlı yarışmalar da düzenlerler.