Siyah Amerikalılar
Siyah Amerikalılar, Amerika Birleşik Devletleri'inde yaşayan, ataları Afrika kökenli kişileri belirten terim. Siyah Amerikalıların büyük çoğunluğu, Kuzey Amerika'ya zorla getirilmiş kölelerin soyundan gelmektedirler. Siyah Amerikalı nüfus aynı zamanda, Siyah Afrika, Batı Hint Adaları ve Latin Amerika'dan yakın dönemdeki göçlerle artmıştır.
ABD'deki siyah nüfus, 1790'larda yaklaşık 750 000'ken, 1990'da 30 milyona yaklaşmıştır. Toplam nüfusa oranlandığındaysa, 1790'da siyah nüfus toplam nüfusun % 19,3'üyken, 1930'da % 7,9'una düşmüş, artış, 1930'dan sonra gerçekleşmiştir. Siyah Amerikalı nüfusunun tam olarak ne kadarının Afrikalı ataların soyundan geldiği bilinmemektedir. Bunun nedeni, son 300 yılda ABD'de, Afrika soyundan gelenler ile beyaz Avrupalılar ve Kızılderililer arasında, büyük bir ırk karışması yaşanmış olmasıdır.
Siyah Amerikalılar arasındaki fiziksel farklılıklar, ABD'deki öbür ırk grupları içinde gözlenen farklılıklar kadar sivridir. Ten renginin tonları koyu kahverengiden fildişine kadar değişir. Beden biçimi açısından da siyah Amerikalılar kısa ve şişmandan, uzun ve zayıfa kadar farklılık gösterirler. Burun biçimi, gaga burundan, enli ve düz buruna, saç rengi açık kestaneden koyu kahverengiye, saç yapısı kıvırcıktan, yumuşak ve düze kadar değişir.
Tarihsel olarak, ABD'de bağlı olunan ırkın belirlenmesi açısından baskın görüş, siyah Afrikalıların soyundan gelenlerin siyah sayılması yönündedir. ABD'nin bazı kesimlerinde, özellikle Ayrılık Savaşı'ndan önce Güney'de, bağlı olunan ırk grubunun belirlenmesini tanımlayan yasalar çıkarılmıştır. Irk kavramı, ABD'de siyah azınlığa uygulandığı biçimiyle biyolojikten öte, toplumsal ve siyasal bir kavramdır.
Not: Köle alıcılarına mezatla satılan siyah aileler, genellikle parçalanırdı. Köleciliğin Amerika'da gelişmesinin nedeni, Güney'in toprağın işlenmesine dayalı tarım sistemi dolayısıyla ucuz işgücüne duyulan talepti (Chicago Historical Society).
KÖLELİK DÖNEMİNDE SİYAHLAR 1600-1865:
Yeni Dünya'ya ilk Afrikalılar, İspanyol ve Portekizli sömürgecilerle birlikte geldiler. 1600'de Orta Amerika'da, Güney Amerika'da ve Antil adaları bölgesinde özgür ve köle yaklaşık 275 000 Afrikalı vardı. 1619'da, günümüzde ABD'yi oluşturan bölgeye Afrikalılar, HollandalI bir gemi kaptanının Jamestown'da sattığı kölelerle ayak bastılar. Sonra, toprağın bol, işgücününse çok az olduğu ülkeye, işçi eksikliğini doldurmak için gün geçtikçe daha çok siyah köle getirildi. XVII. yy'ın sonunda, ortalama 1 300 000 Afrikalı Yeni Dünya'ya yerleşmişti. 1701-1810 arasında bu sayı 6 000 000'a ulaştı: 1810'dan sonraysa, 1 800 000 siyah köle getirildi. Bunların bazıları doğrudan doğruya Kuzey Amerika'daki İngiliz kolonilerine götürüldüler. Öbürleri, önce Batı Hint Adaları'nda köle olarak çalıştırıldılar; sonra yeniden satılıp, yarı kıtaya götürüldüler.
ABD'de kölecilik: İlk getirilen Afrikalılara, Avrupa kökenli hizmetkârlarla aynı biçimde davranılıyordu. Ama bu eşitlik uzun sürmedi. XVII. yy'ın ilk yarısında siyah ve beyaz hizmetkârlara çok farklı davramlmaya başlandı. 1662'de Virginia yasalarında Afrikalıların ömür boyu hizmetkâr kalacakları yolunda bir madde, yer aldı. 1667'deyse "vaftizci tarikatından olmanın, kişinin köle ya da özgür olma durumunu değiştirmeyeceği" belirtildi. 1740'ta, Kuzey Amerika'daki kolonilerde kölecilik sistemi iyice gelişti. Virginia'da o yıl çıkarılan bir yasada, kölelerin "bütün amaçlar... için ... sahiplerinin malı oldukları" açıklandı. Afrikalı ataların soyundan gelenlerin, Kuzey Amerika'daki öbür insanların kişisel malı oldukları ilkesi, ilk Afrikalının Kuzey Amerika'ya ulaşmasından sonra geçen üç buçuk yüzyılın üçte ikisi boyunca geçerli oldu. Etkileri, İngiliz kolonilerinin bağımsızlığa kavuşmalarına ve köleciliğe karşı ulusal ülküler geliştirilmesine karşın, artarak sürdü. Çeşitli ideolojik muhalefete karşın, ABD'de kölelik sistemi 1865'e kadar yürürlükte kaldı; üstelik, o tarihten sonra da, siyahlar karşıtı akımın etkisi sürdü.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı'ndan önce bütün kolonilerde, kölecilik geçerliydi. Bağımsızlığın ülküleri ve köleciliğin getirdiği kazançların sınırlı olması, Kuzey eyaletlerinde XVIII. yy'ın son çeyreğinde köleciliğin kaldırılmasına yol açtı. Oysa Güney eyaletlerinde, tütün üreticileri ve pamuk çiftçilerinin ucuz işçi çalıştırma gereksinmeleri nedeniyle, kölecilik sistemi gün geçtik çe güçlendi. 1850'de, Kuzey Amerika'daki siyah nüfusun % 92'si Güney'de toplanmıştı ve bunların yaklaşık % 95'i köleydi.
Tarlalarda yaşam güçtü ve siyahların kültür geleneklerini sürdürmelerine izin verilmiyordu. Köle pazarlarında, erkekler karılarından, çocuklar annelerinden ayrılıyordu. Ailesel ve kabilesel bağlar kopmuştu. Kölelerin yüzde 50'si, 385 000 köle sahibinin yüzde 10'unun malıydı. Tarım alanlarındaki bu yoğunlaşmanın, pek çok siyahın yaşamı için önemli sonuçları vardı. Çiftlik sisteminde, genel davranış biçiminin sonucu olarak, siyah işçilerin çalışmasını denetlemekle görevli "gözcü"ler, acımasız davranıyor, siyahlara "hayvan" gözüyle bakıyorlardı. Ceza, kölenin sahibinin ya da sahibinin vekilinin insafına kalmıştı. Köleler, köle sahibi tarafından bağışlanmadıkça mülk edinemiyorlardı; bir başkasının dişi kölelerinden birinin ırzına geçmek, başkasının mülkiyet hakkının çiğnenmesi dışında cezai sonuç doğurmuyordu. Köleler, mahkemede beyazlara karşı tanıklık yapamıyorlardı. Konut, giyecek ve yiyecekleri en düşük nitelikliydi ve ancak kölelerden istenen işi yapmalarına yetecek kadar veriliyordu. Bu kuralları uygulamayan köle sahiplerine de katı cezalar verilmekteydi. Güney'in büyük kesiminde, bir siyaha okuma-yazma öğretmek yasaktı.
Not: Mat Turner, 1831'de bir grup köle arkadaşını köleliğe karşı ayaklanmaya kışkırttı. Virginia'daki bu ayaklanma, Turner'ın ve arkadaşlarından on altısının asılmasıyla sona erdi. O tarihten sonra Güneyli yasa koyucular, kölelerin denetimini elde tutmak için, yasaları sertleştirdiler.
Siyahların muhalefeti: Bütün Güney eyaletlerinde köleleri denetim altında tutmayı ve herhangi bir muhalefeti önlemeyi amaç alan yasalar vardı. Bununla birlikte, 1800'deki Prosser ve Bowler ayaklanması, 1822'de Denmark Vesey'in öncülük ettiği ayaklanma, 1831'de Nat Turner ayaklanması, vb. birçok küçük başkaldırı oldu. Ama, yasaların siyahlara karşı yaptırımları daha da artırmasından başka işe yaramadı. Siyahların silah taşımaları ve yanlarında beyaz biri bulunmadıkça biraraya toplanmaları yasaklandı.
Güney'de ya da Kuzey'de yaşayan özgür siyahlarsa, Güneyli siyah kölelerin karşılaştıklarından biraz farklı tepkilerle ve hareketlerle karşılaşıyorlardı. Oy verme ve eğitim gibi toplumsal-ekonomik etkinlikler başlamıştı. 1857'de ABD Yüksek Mahkemesi'nde görülen Dred Scott-Sandford davası, eyaletlerde siyahlara yapılan davranışları anayasal güvence altına aldı. Dava sonucunda varılan karar şöyle özetlenebilir: "Özgür de olsalar, siyah Amerikalılar, Bağımsızlık Bildirisi'nde tanımlanan yurttaş sözcüğünün kapsamına alınmayacak, bu bildiriyle sağlanan hiçbir hakkı isteyemeyecek bu bildirinin sağladığı yurttaş ayrıcalıklarından yararlanama yacaklardır".
Siyahlar, kölelik durumuna çeşitli yollarla karşı çıktılar. Prosser, Vesey ve Turner gibi kölelik sistemine açıkça karşı çıkanların yanı sıra, binlerce siyah köle kaçıp, ABD'nin kuzey kesimine ya da Kanada'ya yerleşti. Bazıları, güç koşullar altında bireyselliklerini korumaya ve içlerinde Afrikalı atalarından izler bulmaya çalıştılar.
Geri kalanlarsa, beyaz Amerika'nın onlara benimsettiği rolü kabul ettiler. Bazı alanlarda, bu durum, beyazların siyahlardan üstün olduklarına tanıklık eden "Tom Amca"ya da "Sambo" kişilikleri gibi siyahların doğmasıyla sonuçlandı. Yasal statünün yokluğuna ve yerel köle ticaretinin olumsuz etkilerine karşın, siyah aile, yetişkinler ve çocuklar arası ilişkileri düzenlemedeki geleneksel işlevine yeniden kavuştu. Afrikalı dinsel uygulamalardan etkilenen ve kölelerin, kendilerini köle sahibinin gözlerindekinden farklı biçimde algılamalarını sağlayan dinsel etkinlikler yaygınlaştı. Siyahlar, Güney dışında, Protestanlık içindeki mezhepleri ve birçok vaftizci kiliseleri içeren ayrı kiliseler kurdular. Bu arada, Philadelphia'da, Richard Ailen, Özgür Afrika Toplumu adı da verilen Afrika Metodist Piskopos Kilisesi'ni kurdu.
Not: Siyah toplumbilimci ve yazar W.E.B. Du Bois, Siyah Halkın Ruhu (1903) adlı yapıtında Booker T. Washington'un uzlaşma stratejisine karşı Çıkmıştır.
Ayrılık Savaşı: Ulusal siyasette, kölelik konusu, ulusun oluşma günlerinden başlayarak yer aldı. 1820'de, Missouri Uzlaşması, Kongre tarafından belirlenen bir ölçüyle, Missouri eyaletinin kuzeyinde kalan topraklarda köleciliği yasakladı. 1850'lerde, kölecilik konusu, ülkeyi bölgesel sınırlara böldü; bununla birlikte, pek çok bölgede, hem kölecilik, hem de kölecilik karşıtlığı, siyahlara karşı olma duygusunu da içermekteydi. Köleliğin kaldırılması yandaşları dışındaki Kuzeyliler, kölelik kurumunun ardından, özgür işgücünün ortaya çıkmasından çok, düne kadar köle olan siyahların, insan haklarından yararlanmalarının getireceği toplumsal sonuçları düşünüyorlardı.
Lincoln'ün seçilmesiyle farkına varılan tehlikeler yüzünden Güney ayrıldığında, Kuzey, iç savaşı hızlandıranın kölecilik değil, ayrılma olduğunu açıkladı. Başkan Lincoln, Güney eyaletlerinde köleciliğe federal koruma verilmesini öngören bir anayasa değişikliğini destekledi: Kaçan köleler, savaşın ilk döneminde, federal birlikler tarafından sahiplerine geri götürüldü.
Daha sonra, savaşın insanlarda yarattığı etkinin sonucu olarak, köleliğin kaldırılması yandaşlarını destekleyenlerin sayısı arttı. Başkan Lincoln de tutumunu değiştirip, 1862'de yayınladığı "Azat Bildirisi"yle, 1 Ocak 1863'te, hâlâ Birliğe karşı ayaklanmanın sürdüğü yerlerde yaşayan kölelerin özgür sayılacaklarını açıkladı. Bununla birlikte, Birlik içinde ve Birlik denetimi altındaki Konfederasyon topraklarında yaşayan köleler, bu bildirinin dışında tutulmuşlardı. Başlangıç bölümünde bildiri, ana tema olarak ordu propagandası yapıyordu: Köleler, yalnızca, onları özgür bırakacak gerçek bir otoritenin bulunmadığı bölgelerde özgür olarak tanımlanıyordu. Federal otoritenin denetimi altındaki bölgelerde buna hiçbir tepki görülmedi ve Azat Bildirisi, kölelik konusunda bir dönüm noktası olmadı.
Savaş Güney'in çeşitli kesimlerinde yayıldıkça, siyahların yaptığı gösteriler, Güneylilerin, "mutlu köle nüfus" konusundaki gözlemlerinin yanlışlığını ortaya koydu. Köleler, Kuzeyli askerî birliklerin yaklaştıkları çizgiye, lojistik sorunlar yaratacak kadar kalabalık sayılarda yığıldılar.
1862'den başlayarak siyahları Birlik ordusu içinde kullanma hazırlıkları yapıldı. "Renkli Alayları" adı verilen birimler altında toplanan 209 000 siyahın 93 000'i Konfederasyon bölgesinden geliyordu. Konfederasyon, başlangıçta, siyahları asker olarak tanımayı reddetti. Öteki birliklerin tersine, güç durumda kalan siyah askerlere teslim olma hakkı tanınmadı ve pek çok siyah asker, teslim olmaktansa savaşarak öldü.
Siyahlar, Ayrılık Savaşı sırasında 200'den çok çarpışmaya katılmışlardır ve savaşın çeşitli nedenleriyle ölen siyah sayısı 68 178'dir. Siyah askerlere daha düşük ücret ödenmesi, vb. ırk ayrımcı tutumlara karşın, siyahlar arasında askerden kaçma olaylarının sayısı, toplam Birlik ordusu içindekinin % 50'sinden az olmuştur.
YENİDEN YAPILANMA VE SONRASI 1865-1915: Yeniden yapılanma (1865-77) dönemi boyunca, Birlik siyaseti, 1865'te Anayasa'nın 13. maddesiyle öngörülen köleliğin bütünüyle kaldırılmasına yöneldi. Aynı zamanda hükümet siyaseti de 14. (1868) ve 15. (1870) Tashih kararnamelerinin dile getirdiği siyahlara eşit haklar istemine yakınlaştı. Bununla birlikte, siyahlara eşit haklar tanınması düşüncesi, Güney'de olduğu kadar, Kuzey'dede geniş bir muhalefetle karşılaştı.
Siyahlann katılımı: Yeniden yapılanma sırasında siyahlar, toplum yaşamının her alanında etkin görevler üstlendiler. Oy kullandılar ve Güney'de yeni eyalet anayasalarının yapılmasında etkili rol oynadılar. Yerel düzeyde ve eyalet düzeyinde siyasal görevler aldılar: 14 siyah ABD Temsilciler Meclisi'ne, 2 siyah da Senato'ya üye seçildi. Ayrıca siyahlar, daha önce hiçbirinin katılamadığı halk eğitim sisteminin kurulmasında baskı yaptılar ve çalıştılar. Federal Ajans'ın ve kuzey kiliseleri topluluğu Freedmen Bürosu'nun yardımıyla özel okullar ve kolejler kurdular. Federal birlikler tarafından destek verilen yasalarla, kamuya açık yerlere girmelerine olanak tanındı. Eski köleler, el konan toprakların ya da federal hükümetin topraklarının aile çiftlikleri olarak bölüneceğini ve kendilerine dağıtılacağını umuyorlardı. Bu umutlar gerçekleşmediyse de, küçük bir topluluk toprak edinebildi; geri kalan siyahlarsa, eski köle sahiplerine ekonomik açıdan bağımlı kaldılar.
Beyazların muhalefeti: Siyahların haklarına en büyük saldırı, yeniden yapılanma dönemindeki federal siyasetleri baskıcı ve öç almaya yönelik bulan Güneyli beyazlardan geldi. Şikâyetlerinin en büyüğü, eyalet hükümetlerinin siyahların denetimine girmiş olmasıydı (oysa bu doğru değildi). Pek çoğu, siyahları siyaset sahnesinden uzaklaştırmak ve savaş öncesi duruma elden geldiğince yakın koşullar oluşturmak istiyordu. Federal hükümet, bu isteklerini gerçekleştirecek yasal düzenlemeleri yaptıkça, yasal ve yasal olmayan kuruluşlar, amaçlarına ulaşmak için etkinliğe geçtiler. 1860'ların sonlarında kurulan Ku Klux Klan, vb. örgütlerin yasa dışı eylemleri, Kuzey'de siyah vatandaşların haklarının korunmasına yönelik ilginin gün geçtikçe azalmasıyla birleşince, Demokrat Parti'nin eyalet hükümetlerinde denetimi ele geçirmesiyle sonuçlandı. 1877'de son federal birliklerin de Güney'den çekilmesi ve "yeniden yapılanma"nın resmen sona ermesiyle, Güneyli eyaletlerde beyazların kuralları bütünüyle eski biçiminde uygulanmaya başlandı ve siyah vatandaşların hakları bir kez daha tehlikeye girdi.
Güney'in ırk sistemi: "Yeniden yapılanma"nın bitmesiyle birlikte, siyah vatandaşlar açısından son derece güç bir dönem başladı. Vatandaşlık haklarının korunması için siyahlar, bu hakların varlığına kesin biçimde karşı çıkan kişilerin denetimindeki eyalet hükümetlerine bel bağlamaya zorlandılar. Federal hükümet, gittikçe siyahların haklarıyla ilgili konulardan uzaklaşıp, Güneyli beyazların durumunu yönetim ve yargı alanlarında desteklemeye yöneldi. Güney'de, savaşın hemen ardından, yasa dışı şiddetle birlikte başlayan siyahların haklarından yoksun bırakılmaları, XX. yy'ın ilk yıllarında aşağı yukarı bütünüyle amacına ulaştı. Pek çok Güney eyaletinde oy vergisi, okur-yazarlık testleri ve "Büyükbaba Koşulu"adı verilen koşul,siyahların oy vermelerini yasaklarken, beyazların oy kullanma hakkının sürekliliğini sağlamayı amaç alan kurallar kondu. Bu çalışmalar sonucunda, Alabama'da 1900'de 181 471 olan siyah seçmen sayısı, 1901 'de anayasada yapılan değişikliklerin sonucu olarak 3 000'e düştü. Louisiana'da da, benzer bir hareketle, 1869'da 130 334 olan siyah seçmen sayısı, 1904'te 1 342'ye düştü.
Güney'de, siyahların oy verme haklarındaki kökten düşüş, gündelik yaşamın çeşitli alanlarında siyahların beyazlardan kurumsallaşmış ayrılığını kolaylaştırdı. Siyahlar jürilere alınmadılar; otellerde, lokantalarda, eğlence yerlerinde siyahlara servis yapılmadı. Toplu taşıma araçlarında ve kamuya açık yerlerde, kendilerine ayrılmış bölümlerde oturmaya zorlandılar ve her ırk için ayrı eğitim sistemi geliştirildi. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından, Jim Crow Yasası'yla Güney'in her yanında siyahlar ile beyazların ayrı tutulması yasallaştı. Jim Crow Yasası, ABD'nin öbür kesimlerinde de ya yasalarla ya da yerel uygulamanın içinde ortaya çıktı. Bu yasanın Anayasa'ya uygunluğu 1896'da, Plessy-Ferguson davasıyla onaylandı. ABD Yüksek Mahkemesi'ndeki bu davada, bir Louisiana yasasının getirdiği tren vagonlarında ırka göre ayrım yapılması onaylandı.
Siyahlar ile beyazlar arasındaki eşitsizlik, özellikle eğitim alanında açığa çıktı. İkinci Dünya Savaşı'nın başlarına kadar, Güney'deki belli devlet okulları 12 yıllık halk eğitiminden siyahların yararlanmalarını engelliyordu. "Yeniden yapılanma" dönemi sonrasındaki siyahların güçsüzlüğüne, 1882-1938 arasındaki 3 402 linç olayı da tanıklık eder. Bununla birlikte, Güneyli beyazların siyahlan siyasal haklarından yoksun bırakma ve toplumsal eşitlikten yararlandırmama çabalarına karşın, "yeniden yapılanma" sonrasında, siyahların ekonomik durumlarını geliştirme ve siyasal haklarından yararlanma doğrultusunda etkinlikler ve çabalar bir ölçüde başarılı oldu: 1870'te, 10 yaşın üstündeki siyah nüfusun yüzde 80'i okuma yazma bilmezken, bu oran 1900'de % 50 azalmıştı. Toprak sahipliği de, hâlâ düşük olmasına karşın, önemli miktarda artmıştı: 1901'de, Güney'deki siyahların % 25'i kendi toprağının sahibiydi. 1877-1901 arasında, toplam 13 dönemde, yedi siyah ABD Temsilciler Meclisi'ne seçildi. Bu arada siyahların haklarını geliştirmeye yönelik çeşitli örgütler kuruldu. Bunların en çok tanınanı 1909'da kurulan Renkli İnsanların Gelişmesi İçin ulusal Dernek'tir. Kurucularından, William E. B. Du Bois, siyahların haklarının tam olarak ve acilen verilmesi için savaşanların başında gelir. Bu dönemde, siyahlar için tam ırk eşitliği sağlanmasına yönelik çabalara karşın, tarihçiler "yeniden yapılanma" sonrası dönem ırkçılığında, Siyahların uzlaşmacılığına dikkat çekmişlerdir. Bazı Siyahlar tarafından benimsenen uzlaşmacı tavırlar siyahların toplumsal haklan için
çalışmadan önce, sabırlı olmalarını ve ekonomik eşitlik kazanmak için çok çalışmalarını öneren siyah eğitimci Booker T. Washington'un görüşlerinde simgeleşir. Görüşleri pek çok muhafazakâr beyazın görülerine uygundur; ancak aralarında Du Bois'nın da bulunduğu birçok siyah önder tarafından karşı çıkılmıştır.
Not: Marcus Carvey, siyah kültürünün geliştirilmesini savunarak, 1916-1922 arasında siyah Amerikalıları Afrika'da bağımsız bir ulus kurulması doğrultusunda yüreklendirmiştir.
GEÇİŞ DÖNEMİ: 1915-45
Birinci Dünya Savaşı, siyah Amerikalıların tarihinde bir dönüm noktası oldu. Siyahların Güney'den yavaş yavaş Kuzey'e göç etmeleri. 1877 den sonra Avrupa dan ABD'ye göçün azalması ve Kuzey kentlerinde işçiye olan talebin artması sonucu, savaş sanayisine de bağlı olarak arttı. Siyahların, kentlerde kalabalık topluluklar halinde biraraya gelmeleri, Amerikalı beyazlar gibi ırkçı tutumlar sergileyen Avrupalı beyazlarla kaynaşmaları ve"dünyayı demokrasinin yeşerebileceği duruma getirin" yolunda savaş propagandaları, siyahların umutlarını, düşlerini ve özlemlerini artırdı. Bununla birlikte, ırk ayrımcı düşünceler, linç olayları siyah ayaklanmaları ve siyahlara uygulanan kıyımlar, Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki bu iyimser ortama kadar, Kuzey'de yoğun biçimde sergilendi. Bu eylemler, siyahların siyaset alanındaki çabalarını olumsuz etkilediyse de, siyahlar değişen tutumlar sayesinde, kimliklerini dile getirmenin başka yollarını buldular. 1920 yıllarında, siyah Amerikan edebiyatı, müzik ve sanatında önemli ürünler verildi ve ırk bilinci yükseldi. Evrensel Zenci Geliştirme Derneği'nin kurucusu ve siyah ulusçuluğun önde gelen isimlerinden siyah önder Marcus Garvey, yapıtlarında "siyah ırk bilinci"ni başarıyla yansıttı. 1930 yıllarındaki büyük ekonomik bunalımdan, siyahlar beyazlara oranla daha az etkilendiler; çünkü siyah toplumun ekonomisi zaten bunalım içindeydi. Bununla birlikte, ekonomik ölçüye göre, en alt uçtaki topluluk en çok zarar gören topluluk olduğu için, ekonomik koşulların kötüleşmesi siyahlara da zarar verdi. "Yeni Çözüm" siyasetiyle gerçekleştirilen reformlar, özellikle ekonomik sonuçlarla bağlantılıydı; siyahların azınlık ırk grubu konumlarından kaynaklanan sorunlarına çözüm getirmiyordu. Bununla birlikte, "Yeni Çözüm" çalışmaları kapsamında yoksullara yardım edilmesi sonucunda, "yeniden yapılanma" döneminden beri, siyahlar hükümetten ilk kez yardım aldılar. Franklin D. Roosevelt'in ırkçılığa karşı duyarlı olması, Cumhuriyetçi Parti'ye karşı artan soğuklukla birleşince, siyahlar Demokrat Parti'ye oy vermeye başladılar; ama bu yönelim, siyahlar açısından genellikle kötü sonuçlar doğurdu;çünkü Demokratların denetimi altındaki yargı mekanizmasının önemli noktalarına, ırk ayrımcı görüşlerini açıkça dile getiren kişiler getirildi.
İkinci Dünya Savaşı'nda, Nazi ırkçılığına karşı savaşın ABD'deki ırkçılığı da zayıflatacağına inanan siyahlar, bütün içtenlikleriyle savaşa katıldılar. Orduya katılan 891 000 siyahın yaklaşık yarım milyonu deniz aşırı birliklerde görev aldı. Bununla birlikte Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi, siyahlar genellikle geri hizmetlerde kullanıldı ve pek çoğu temel silahları kullanmayı bile öğrenemedi. Savaş sanayilerinde çalışan azınlık gruplarından işçilerin mesleki eğitimlerini geliştirmeleri için Başkan Roosevelt, "Ulusal Uygun İş Eğitimi Komitesi"ni kurduysa da, Kuzey ile Güney'in birçok bölümünde, Jim Crow Yasası uygulamalarının etkinliği sürdü.
TOPLUMSAL HAKLAR HAREKETİ:
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, ABD'deki ırklar arası ilişkilerin değişmesini pek çok şey etkiledi. Savaş sırasındaki Nazi karşıtı propagandalar sayesinde birçok Amerikalı, kendi ülkelerindeki ilkeler ile ırkçılık gerçeği arasındaki çelişkiyi fark etti. Kuzey'deki ve Günev'deki kentlerde siyah nüfusun artması, siyasal etki yaratma konusunda siyahların potansiyellerini yükseltti. Aynı zamanda, bölgesel sorunlardan önce gelen ırka bağlı ulusal sorunları yansıttı. Bideşmiş Milletler Merkezi'nin ABD'de kurulmasıyla, soğuk savaş döneminde, SSCB'ye karşı ABD'nin önderlik etmesi düşünülen bir dünyada ırklar arası eşitsizlik daha görünür duruma geldi. Irkçılığa karşı beyazlardan oluşan küçük bir topluluğun gün geçtikçe büyümesi, siyahlara destek sağladı. Bununla birlikte ırklararası ilişkilerin değişmesinde en etkili çıkışı, siyahlar kendileri yaptılar.
Irkçılığa karşı yasal hareket: Siyahların ırkçılığa ilk büyük saldırısı mahkemeler aracılığıyla oldu. Yüksek öğrenimle ilgili bir dizi davada. Yüksek Mahkeme, siyahlara ayrılan olanakların açıkça yeterli olmadığı durumlarda, eskiden yalnızca beyazlara açık öğrenim kurumlarına siyahların da alınmasını kabul etti. Yasal olarak en temel değişiklik 1954'te oldu. Kansas Eğitim Meclisi'nin bir davasında, Yüksek Mahkeme fırsatların ayrılmasının, doğası gereği eşitsiz olduğuna karar verdi. Bu karara karşın, Güney'de okulların karma duruma gelmesi, on yıldan uzun sürdü. Kuzey'de, siyahlar ile beyazların birbirlerinden ayrı yaşamalarının okullara uzanması ve "beyaz" okullara siyahların girişinin sınırlanmasıyla, devlet okullarında ırk ayrımı 1954'ten sonra arttı. Ayrımcılığa karşı verilen savaşta ikinci büyük çıkış, 1955'te Montgomery'de otobüs boykotunda gerçekleşti. Boykot, Rosa Parks adlı siyah bir kadının, bir beyaza otobüste yer vermeyi reddetmesiyle başladı. Kadının tutuklanması, siyahların Montgomery'de bir dizi miting düzenlemelerine ve ırk ayrımcılığın uygulandığı otobüsleri boykot etmelerine yol açtı: Bir yıldan uzun süren boykot, % 100 etkili oldu. Martin Luther Kingjr. adlı vaftizci tarikatından bir papazın toplumsal haklar hareketinde şiddete başvurmaksızın izlediği stratejisini açıklayarak ülke çapında ün kazanmasından sonra, mahkemeler otobüslerde ırk ayrımı yapılmasını, anayasaya aykırı buldular.
Şiddet karşıtı hareket: Boykot sırasında doğan şiddet karşıtı hareket, ülkenin her yanındaki siyahlar ve beyaz destekçileri tarafından yayıldı. Oturma eylemleri ve özgürlük yürüyüşleri yapıldı; halka açık yerlerde ırk ayrımına son verilmesi istendi; her türden protesto gösterileri yapıldı. Bu eylemlerin başlıcaları, Washington'da 28 Ağustos 1963'te yapılan, 200 000'den çok siyah ve beyazın sürmekte olan ırk ayrımcılığını, protesto ettiği yürüyüş ile Birmingham'da (Nisan 1963) ve Selma'da (Mart 1965) yapılan geniş katılımlı gösteriler oldu. Bu toplumsal hak eylemleri NAACPve CORE (Irksal Eşitlik Kongresi, kuruluşu 1942) gibi uzun süre önce kurulmuş örgütler, yeni oluşan Kuzey Hıristiyan Öncülük Konferansı ve SNCC (Şiddet Karşıtı Öğrenci Koordinasyon Komitesi) gibi ülke çapında örgütler ile "Dallas Eyaleti Seçmenler Birliği", "Princeton İnsan Haklan Birliği" gibi yerel örgütler tarafından yönlendirildi. Irk ayrımcıların bu eylemlere yanıtı, soruna yol açan dış kışkırtıcıları suçlamak oldu. Birçok yasa görevlisi, eylemleri engellemek için katı önlemler aldılar ve eylemcilerin barışçı yollarla protesto haklarını korumayı reddettiler.
Siyah ve beyaz eylemcilere karşı şiddet uygulaması yaygınlaştı. Üç toplumsal hak savunucusu Philadelphia'da 1964'te acımasızca öldürüldü. Birmingham'da 16. caddedeki Vaftizci kilisesinin bombalanması olayında dört siyah çocuk öldü. Güney eyaletlerinin her yanında düzinelerle siyah kilisesi yakıldı ya da bombalandı. Selma'da, 1965'teki eylemlerde iki beyaz ve bir siyah öldürüldü. Toplumsal haklar hareketinin tanınmış önderi Martin Luther King Jr., 1968'de bir suikastte öldü. Irk ayrımcıların bu kıyıcı tepkisine federal yanıt, birkaç yeni yasanın kabul edilmesi oldu; bunların en önemlileri 1964 ve 1965'te çıkarıldı: Toplumsal Haklar Yasası (1964), Jim Crow Yasası'ndan geride kalan yapıyı bozdu: Medeni Haklar Yasası (1964), siyahların okullara kayıt ve oy verme haklarına karşı çıkan yerel hükümetlerin ve tek tek bireylerin eylemlerine son vermek için çıkarıldı.
Kentlerde kargaşa ve militan protesto: 1960 yıllarının ortasında ve sonunda, siyah önderler, siyasal başarının sınırlarını, ekonomik değişime katılamamayı ve yurt içindeki ırksal sorunlar ile ABD'nin yurt dışında uyguladığı siyasetin ilişkisini gün geçtikçe daha çok sorgulamaya başladılar. Şiddet karşıtı denge eylemlerinin gettolardaki siyah halkın yaşamında önemli değişiklikler yapamamasının bazı siyahlar tarafından kavranmasıyla da, muhalefet hareketi şiddetlendi. 1965'te Los Angeles'in Watt kesiminde, bütün bu sayılanlarla bağlantılı bir siyahlar ayaklanması başlatıldı. Saldırılarda, temel olarak, beyazların mülkleri ve gettolardaki beyaz otorite yapıları hedef alındı.
1968'de Martin Luther King Jr.'ın öldürülmesiyle yeni bir ayaklanma dalgası ülkeye yayıldı: Başkan Lyndon Johnson tarafından kurulan Halk Ayaklanmaları Ulusal Danışma Komisyonu'nun yayınladığı bir raporda, 1965-1968 arasında 150'den çok ayaklanma ya da büyük karışıklık patlak verdiği açıklanmıştır; yalnızca 1967'de, 83 kişi öldürülmüş (çoğu siyah), 1 800 kişi yaralanarak, 100 milyon doları aşkın değerdeki mal hasar görmüştür. 1960'ların sonunda gelişen siyah bilinçlenme hareketi ve saldırgan toplumsal haklar eylemleri, beyazların geri adım atmasıyla sonuçlandı.
Siyah gurur: Ayaklanmalar, beyazların geri adım atması ve siyah toplumdaki yeni gelişmeler, 1960'ların sonunda toplumsal haklar hareketinin bir aşamasının sona ermesine yol açtı. 1970'lerde ve 1980'lerin başında siyahların hareketinin başlıca özelliği, siyah olma bilincinin ve siyah onurunun gelişmesi oldu. Bu değerler, yeni bir canlanma sağladı ve gün geçtikçe daha çok siyah, ABD'de ırk sorunlarıyla baş etmenin anahtarının, birey ve topluluk olarak kendileriyle ilgili duygularında olduğunu fark ettiler.
Siyah gurur kavramı başlangıçta, siyah güzeldir ve siyah güç gibi sloganlarla dile getirildi. Siyah güç sloganı (1966), o dönemde Şiddet Karşıtı Öğrenci Koordinasyon Komitesi'nin başkanı olan Stokely Carmichael tarafından ortaya atıldı ve 1960'ların ikinci yarısında, daha çok toplumsal hak isteyen radikal eylemcilerin canlanma çığlığı oldu. Bu slogana dayalı Siyah Panterler Afrika-Amerika Birliği Örgütü, Siyah Müslümanlar hareketi, vb. örgütler gelişti. Siyah ırk kavramının önde gelen sözcüleri arasında Malcolm X, imamu Amiri Baraka (eski adı LeRoi Jones), Ron Karenga ve Huey Newton sayılabilir.
Siyah siyasal hareket: 1960 yıllarından başlayarak adalet, eşit fırsat ve siyasal katılım elde etmek amacıyla bir çok siyah, siyasal hareketlere yöneldi. Bu sürece verilen adıyla, "ikinci yeniden yapılanma" dönemi boyunca, özellikle Güney'de kayıtlı siyah seçmen sayısında düzenli bir artış oldu; bunu, seçilmiş siyah devlet görevlilerinin artışı izledi. 1965'teki "oy hakkı eylemi"nden önce bile, 1960'ta Demokrat John Kennedy'nin başkan seçilmesinde olduğu gibi, bazı kuzey eyaletlerinde siyah seçmenlerin oyları etkiliydi. 1976 başkanlık seçiminde Demokrat aday Jimmy Carter'a siyahların büyük desteği, bazı Kuzey ve Güney eyaletlerinde, beyaz seçmenlerinin eleştirilerine yol açtı.
1960'lardaki toplumsal hak eylemcilerinden Jesse Jackson, 1984'te Demokrat Parti başkanlık adayı seçimleri için düzenlediği kampanyanın ilk aşamasında 3 milyondan çok oy (ortalama % 75 siyah oy) aldıysa da, seçimi kazanmak için gereken delege sayısını tamamlayamadı. 1988'de ikinci kez adaylığını koyduğunda da, ilk aşamada 6,6 milyon oy ve delegelerin % 30'unun oyunu kazanarak başkanlık için ilk "ciddi" siyah aday oldu. Jackson'un oyları % 92 siyah ve % 12 beyaz seçmenin oylarından oluşuyordu. Geniş kitleleri ilgilendiren konulara parmak basan Jackson, özellikle genç seçmenleri çekti ve ulusal siyaset sahnesinde seçkin bir yer edindi.
1960 yıllarından bu yana seçimle gelen devlet görevlileri arasında, siyahların sayısında artış görülmektedir. 1988'de okul yönetimi kurullarından Kongre'ye kadar her düzeyde seçimle işbaşına gelen siyah devlet görevlisi sayısı 6 680'dir. Thurgood Marshall, 1967'de Yüksek Mahkeme'ye üye seçilen ilk siyah olmuştur. Aynı yıl, Massachusetts'den Edward W. Brooke, "yeniden yapılanma" döneminden beri ABD Senatosu'na seçilen ilk siyah üyedir. Kongre üyeleri arasında da 12 eyaletten 12 siyah vardı. 1960'ların ortalarından 80'le-re Los Angeles'te Tom Bradley, Newark'ta Kenneth Gibson ve Sharpe James, Gary'de Richard Hatcher, Atlanta'da Maynard Jackson, New Orleans'da Ernest Mo-rial, Cleveland'da (Ohio) Carl Stokes, Washington'da Walter Washington, Detroit'te Coleman Young, Chicago'da Harold Washington, Philadelphia'da Wilson Goode belediye başkanlığı yapmışlardır.
GÜNÜMÜZDE SİYAH AMERİKALILARIN KÜLTÜRÜ:
Günümüzde ABD'deki siyahlar, temelde kentlidirler. XX. yy boyunca, Güney'deki köylerden, Kuzey ve Batı'daki kentlere taşınmaları, ABD tarihindeki en büyük insan göçlerinden birini oluşturmuştur. Nüfusun bu kadar büyük oranlarda taşınması hem eskiden, hem de yeni göç eden siyahlar bağlamında fabrikalara ve toplumsal yapıya büyük bir yük bindirmiştir. Bunlara, düşük üç ret, yüksek işsizlik oranı, eğitimsizlik ve ırk ayrımcılığından kaynaklanan sorunlar da eklenir. XX. yy'ın, ABD'deki siyahlar açısından sürekli bir bunalım durumu olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, siyah toplum, siyah Amerikalıların gün geçtikçe daha çok kıvanç duydukları bir dizi farklı kültür özelliği üretmiştir. Bu özelliklerin birçoğu Afrika kökenli kültür geleneklerini yansıtır, ama geri kalanlar ABD'deki siyah Amerikalıların özgünlüğünün kanıtıdır. Siyah Amerikalıların kültürünün özgün yanlan, özellikle müzik, sanat ve edebiyat alanlarında görülür. Aynı biçimde, konuşmalara, aile düzenine ve giyime, yaşama biçiminin öbür alanlarına da yansır. Afrikalı atalar, köleliğin düşmanca ortamında yaşamak ve Jim Crow Yasası, siyah Amerikalıların yaşamının kültür örneklerinin biçimlenmesinde önemli etkiler yaratmıştır.
Müzik ve sanat: Müzik alanındaki siyah Amerikalı gelenekleri, Afrikalı kökler ile Amerikan deneyiminin karışımını yansıtır. Blues ve ilahilerin, kısa bir cümle ya da sözcüğün koronun söylediği ilahiyle almaştığı, Afrika kökenli geleneksel çağrı-yanıt şarkısına bir dönüş olduğu söylenebilir. Aynı zamanda, siyahların kişisel deneyimlerini ve ABD ortamına kendilerinden gerçekleştirmeleri beklenen uyumu da yansıtırlar. James Weldon Johnson'un yazıları ve Fisk Üniversitesi Jübile Şarkıcılarının ABD ve Avrupa turları, siyah dinsel halk müziğini siyah olmayan topluluğa tanıtmış, Bessie Smith ve W. C. Handy, bu müziğin gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. Louis Armstrong ve Duke Ellington'un popülerliklerini hiç yitirmemiş olmaları da, cazın uyandırdığı ilginin açık göstergesidir. Cazın öteki müzik türleri üstündeki etkisi hemen fark edilebilir. 1984'te Michael Jackson, pop müzik alanını, daha önce kimsenin yapamadığı kadar ele geçirmiş ve sekiz Grammy Ödülü kazanmıştır.
Bir dizi konser müzisyeni arasındaysa, özellikle Paul Robeson, Marian Anderson ve Leontyne Price'ı anmak gerekir.
Siyah Amerikan edebiyatı ve sanatının gelişmesi, siyah müziğinin-kinden daha yavaş olmuştur. Siyahları ilgilendiren konulara eğilen ilk dönem sanatçıları ve yazarları, üslup açısından beyazların çalışmalarından ayırt edilemeyen yapıtlar vermişlerdir. 1920'lerde sanat canlılığı kent merkezlerine geçmiş, bu merkezlerin en ünlüsü New York olmuştur. "Harlem Rönesansı" önemli kişiler üretmiştir. Bunların başlıcaları arasında Langston Hughes, Countee Cullen ve James Weldon Johnson gibi şairler, Claude McKay ve Jean Toomer gibi yazarlar, Aaron Douglas (1899-1979) ve Laura Wheeler (1887-1948) gibi ressamlar ile heykelci Meta Warrick (1877-1967) sayılabilir. Müzik alanında da Paul Robeson, Ethel Waters, Harry T. Burleigh (1866-1949) ve Nathaniel Dett (1822-1943) önde gelen kişilerdir. Harlem Rönesansı'nın yapıtları ve Richard Wright gibi yazarlar, siyahlar arasında ırk bilincinin gelişmesinde ve ırk ayrımcılığına karşı çıkmalarında etkili olmuşlardır. Bu temalar özellikle, James Baldwin, Amiri Baraka, Gwendolyn Brooks, Ralph Ellison, Douglas Turner Ward ve John A. Williams'ın yapıtlarında ağırlıktadır.
Not: Temsilciler Meclisi'nirı ilk siyah kadın üyesi Shirley Chisholm, 1972’deki başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti'den aday adayı olmuş, ama seçilememiştir.
lesse Jackson, başkanlık adaylığı yarışında ikinci olduktan sonra, 1988'de Atlanta'da yapılan Demokratik Ulusal Toplantı'da alkışları yanıtlarken. 1984'te de aday olan Jackson, 1988'de oy desteğini ikiye katlamıştır.
Eğitim: İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde, yükseköğrenim görmek isteyen siyahların birçoğu, Güney'deki siyahlarla özel okullarda okumuşlardır.Bunların başlıcaları arasında Fisk Üniversitesi, Atlanta Üniversitesi,Talladega Koleji, Marehouse Koleji, Spelman Koleji sayılabilir. 1940'larda halkın vergileriyle desteklenen siyahlar için yükseköğretim kurumlarında, bazı iyileştirmeler yapılmış ve ilk kez siyah öğrenciler, daha önce yalnızca beyazların okudukları okullarda görülmeye başlanmıştır. 1970'lerde "beyaz" okullara giren siyahların yüzdesi düzenli olarak artmış; ama 1980 lerde yeniden gerilemiştir.
Günümüzde, siyah çocukların büyük çoğunluğu yasal olarak karma okullara girebilmektedir. Bununla birlikte bu kurumların çoğu, azınlık topluluklarından öğrencilere ayrılmış görünmektedir. Bir başka açıdan da, karma okullara giden siyahların birçoğu, bir tür ırkların ayrılması niteliğinde kasıtlı ya da kasıtsız gruplaşmalar yüzünden, beyaz öğrencilerle pek ilişki kurmamaktadır.
Basın ve spor: Kentleşmeden ciddi biçimde etkilenen kurumlardan biri de siyah basındır. Büyük siyah gazeteler, dergiler ve radyo istasyonları, kentlerdeki siyah nüfus çoğalmasının, onları bir gereklilik ve gelir kapısı haline getirmesi sonucu doğmuştur. En eski ve saygın siyah gazeteler arasında Baltimore Afro-American (kuruluşu 1892), Chicago Daily Defender (1905), New York Amsterdam News (1909) ve Atlanta Daily Worlds 928) sayılabilir. Son yirmi otuz yıldır, çoğunluğunu dergilerin oluşturduğu pek çok siyah yayın çıkmıştır. Bunların en başarılıları, her ikisi de Chicago'da Johnson yayıncılık tarafından yayımlanan Jet ve Ebony'dir.
Son yıllarda, siyahların beyazlarla eşitlik temelinde başarılı oldukları bir alan da spordur. 1940'lardan önce boks ve atletizm dışında, ırkların ayrılmadığı spor yarışmaları pek görülmezken, Jackie Robinson'un 1947'de Brooklyn Dodgers beyzbol takımına alınmasıyla değişme süreci başlamıştır. Günümüzde siyahlar gerek, okul, gerek profesyonel basketbol, beyzbol ve futbol takımları ile boks ve atletizmde ön plana çıkmışlardır. Gelmiş geçmiş önemli siyah sporcular arasında, boksta Joe Louis ve Muhammed Ali,atletizmde Jesse Owens ve Carl Lewis, futbolda Jim Brown ve O.J. Simpson, basketbolda Wilt Chamberlain, Bill Russell ve Kareem Abdul-Jabbar, beyzbolda Willie Mays, Heney Aaron, Frank Robinson ve Reggie Jackson unutulmaz adlardır. Büyük profesyonel takımlarda koçluk ve menecerlik gibi görevlerin siyahlara açılması daha çok zaman almıştır. John Thompson, 1984'te NCAA basketbol final karşılaşmasında Georgetown Üniversitesi'nin, Seul'deki 1988 Olimpiyatları'nda da ABD basketbol takımının koçluğunu yapmış, 1989'da 1. beyzbol ligi oyuncusu Bill White, Ulusal Lig başkanlığına (ABD spor liglerindeki ilk siyah başkan) seçilmiştir.
Öbür alanlar ve son gelişmeler: Fırsatların önünü kesen tarihsel adaletsizlik ve eşitsizliğe karşın, siyah Amerikalılar pek çok başka alanda da önemli başarılar kazanmışlardır. Charles Drew'in kanbilim alanındaki çalışmaları Kızıl Haç Kan Bankası'nın kurulmasını sağlamıştır; 1950'de Ralph Bunche, ABD ikinci sekreterliğine getirilmiştir. Uzaydaki ilk siyah Amerikalı Hava Kuvvetlerinden Yarbay Guion S. Bluford, 1983'teki uçuşta yer almıştır.
1990'ların bu ilk yıllarında da, siyahların ortalama geliri, hâlâ beyazlarınkinin altındadır. Ekonomik alanda siyahların elde ettikleri gelişmelere karşın, çok sayıda siyah yoksulluk içinde yaşamayı sürdürmektedir. Pek çok siyah, Ronald Reagan döneminde alınmış kararların (yoksullara yardım fonlarının programdan çıkarılması ve büyük sermayeye desteğin artırılması), toplumlarına ciddi biçimde zarar verdiği görüşünü paylaşmaktadır. Yönetim alanında, George Bush döneminde alınan kararlar da pek farklı değildir. Siyah Rodney King'e karşı fiziksel güç kullanan Los Angelesli bir polise Kaliforniya mahkemesinin ceza vermemesi üstüne 30 Nisan 1992'de Los Angeles'ta patlak veren ve hızla öbür kentlere yayılan şiddet olayları, siyah toplumun patlamaya hazır bir bomba durumunda olduğunun bir göstergesidir.