Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Tiyatro Sanatı

  • Okunma : 343
Tiyatro Sanatı Resim

Tiyatro Sanatı, hareket ve sözle bir öyküyü canlandırma sanatıdır. Bir ya da daha çok oyuncunun tanrılarla ilgili öyküleri canlandırdıkları dinsel törenlerden doğan bu sanatın ortaya çıkış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Gene de, tiyatro oyunları birçok eski toplulukta ilkel biçimde de olsa sahneleniyordu.

    Tiyatro sanatı Eski Yunan’da altın çağını yaşadı. Acı çekme ve ölüm gibi acıklı konulan işleyen ve mutsuz bir sonla biten trajedi ile yaşamın gülünç yanlarını ortaya koyan komedi türlerini Yunanlılar yarattı. Klasik tiyatro olarak bilinen Eski Yunan oyunları, tıpkı daha yeni sayılan yazarların bir yüzyıl öncesine kadar yazdıkları oyunlar gibi, koşuk biçiminde yazılıyordu. Bugün yazılan oyunların hemen tümü ise düzyazıyla kaleme alınmıştır.

Eski Yunan Tiyatrosu

Eski Yunan’da tiyatro, şarap tanrısı Dionysos’u kutsamak için düzenlenen şenliklerle başladı. Oyunlar yalnızca kutsal amaçlarla oynanır, tiyatro neredeyse tapmak kadar kutsal sayılırdı. Dionysos şenliklerinde erkekler korosu tanrıyı öven ilahiler söylerdi. İÖ 6. yüzyılda Atinalı şair Thespis korobaşıyla karşılıklı konuşmaya girerek tarihteki ilk oyuncu olmuştu.

    Eski Yunan tiyatrosunun altın çağı Aiskhylos'un (İÖ 525-456) trajedileriyle başladı. Bunların çoğu birer üçleme oluşturur. Üçlemedeki her oyun kendi başına bir bütün olmakla birlikte öbür iki oyunla aynı konuyu işler.

    İlk olarak Aiskhylos’un oyunlarında oyuncular boyalı maskelerden yararlandılar. Daha sonra yazılan oyunlarda ise maske oyunun bir parçası oldu. Maskeyi yüzünün önünde tutan oyuncu başka bir karakteri canlandıracağı zaman maskesini değiştirirdi. Oyunlar çok büyük açık hava tiyatrolarında oynandığı için bu maskeler herkesin görebileceği kadar büyük yapılırdı.

    Eski Yunan oyunları, Sofokles'in (İÖ 496- 406) trajedileriyle teknik yetkinliğe ulaştı. Sofokles’in o zamandan bu yana pek ulaşılamayan düzeyde bir denge ve güzelliğe sahip olan oyunları şiirsel bakımdan birer başyapıt niteliğindedir. Sofokles oyunlarında dekor kullanan ilk tiyatro yazarıydı. Eski Yunan trajedisinin üçüncü büyük yazarı ise Öripides’tir (İÖ 484-406). Aiskhylos, Sofokles ve Öripides konularını Yunan mitolojisinden alan oyunlar yazdılar. Bu üç yazar, sonradan Aristo’nun Poetika adlı yapıtında belirlediği kurallara uygun oyunlar yazdılar. Bu kurallardan biri zaman, yer ve eylemde birlikti; yani, oyunlardaki olay örgüsünün aynı yerde ve bir günde geçen tek bir olay ya da birbirine bağlı zincirleme olaylar dizisinden oluşması kuralı geçerliydi. Eski Yunan komedisinin en tanınmış yazarı ise, oyunlarında dönemin siyaset adamlarının ve düşünürlerinin yanlış tutumlarını alaya alan Aristofanes’tir (İÖ 448-380).

Roma Tiyatrosu

Eski Yunan uygarlığının çökmesiyle gerileyen tiyatro sanatı Roma İmparatorluğu döneminde canlandırıldı. Yunan oyunlarına öykünülerek kaleme alınan bu oyunlar hiçbir zaman eski yetkinlik düzeyine ulaşamadı. Sıradan Romalılar trajediden çok komedi izlemekten hoşlanıyorlardı. Roma komedi yazarlarından en tanınanları Plautus (İÖ yaklaşık 254-184) ile Publius Terentius'tur (İÖ 186-yaklaşık 159). Yunan komedisini Roma toplumuna uyarlayan bu yazarlar düzeyli oyunlar kaleme aldılar. Gene de, Roma komedileri giderek yozlaştı ve kaba temsillere dönüştü. Romalılar trajedi sevmediği için. Lucius Annaeus Seneca’mn (İÖ yaklaşık 4-İS 65) yazdığı büyük trajediler yaşadığı dönemde hiç sahnelenmedi. Ama yapıtları daha sonraki klasik trajedilere model oluşturdu.

Dinsel Oyunlar

Roma’da oynanan kaba saba oyunlardan dehşete kapılan kilise tüm Roma İmparatorluğu’ndaki tiyatroları kapattırdı.

    Ortaçağda tiyatro sanatı büyük ölçüde geriledi. Oysa bu sırada, kilise ayinlerinden türeyen yeni bir oyun türü gelişmeye başladı. Konularını Kutsal Kitap’taki öykülerden ya da azizlerin yaşamlarından alan ve çoğunlukla kiliselerde oynanan bu oyunlara mucize oyunu deniyordu. 15. yüzyılda Rönesans’ın başlamasıyla tiyatro sanatı da canlandı. O zaman­dan bu yana tiyatro sanatı Avrupa’da, daha sonra da ABD'de gelişti ve çağdaş tiyatroya dönüştü.

İtalyan Tiyatrosu

Tiyatro sanatının dinsel oyunlardan başlayarak eski canlılığına kavuştuğu ilk Avrupa ülkesi İtalya oldu. Duygu ve düşünceleri dans ve müzik eşliğinde, mimik ve davranışlarla canlandırma sanatı olan pantomim de İtalya' da gelişti. 16. yüzyılda ortaya çıkan commedia dell'arîe adlı İtalyan halk tiyatrosu, belirli değişmez tiplerin yer aldığı, oyuncuların maskeler kullanarak doğaçlamadan oynadıkları oyunlar sahneliyordu. Kukla gösterileri de İtalyan kökenlidir. 18. yüzyıl boyunca İtalya’ da trajedi ve tarihsel oyun türleri de gelişme gösterdi.

    İlk önemli İtalyan oyun yazarı 18. yüzyılın ortasında birçok komedi kaleme alan Carlo Goldoni’dir (1707-93). 20. yüzyılda Gabriele d’Annunzio’nun (1863-1938) güçlü bir şiirsellik içeren oyunları ve Luigi Pirandello'nun (1867-1936) psikolojik temalara ağırlık veren oyunları dünya çapında tanındı. İtalya'nın en büyük oyun yazarı sayılan Pirandello 1934’te Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı.

İspanyol Tiyatrosu

İspanya’nın en yetenekli oyun yazarı Lope de Vega’dır (1562-1635). Sanat yaşamına 1590’da Madrid’de başlayan bu yazar, çoğu orta sınıf törelerini işleyen ve adını oyun kahramanlarının günlük yaşamda giyinip kuşandıkları pelerin ve kılıçtan alan, pelerin ve kılıç oyunu tarzında 1.000’den fazla romantik oyun kaleme aldı. İspanyol tiyatrosunun ikinci büyük yazarı da Pedro Calderön de la Barca’dır (1600-81). Calderön’un, La vida es sueno (1635; “Yaşam Bir Düştür”) ve El alcalde de Zalamea (1640; “Zalamea Belediye Başkanı) gibi oyunları klasik tarzda yazılmıştı. Lope de Vega’nın oyunlarından daha süslü bir dille kaleme alınmış olmalarına karşın, Calderön’un konu yaratma yeteneği Lope de Vega’nınki kadar üstün değildi. 18. yüzyılda İspanyol tiyatrosu İtalyan ve Fransız etkisinde kaldı. 19. yüzyılda İspanyol oyun yazarları romantik oyunlar ve yergi türünde komediler yazdılar. 20. yüzyıl İspanyol oyun yazarları arasında en ünlüleri, 1922’de Nobel Edebiyat Ödülü alan Jacinto Benavente y Martınez (1866-1954) ile Serafm (1871-1938) ve Joaqum Âlvarez Quintero (1873-1944) kardeşlerdir.

    Federico Garcia Lorca (1899-1936) da yoğun bir şiirsellikle kaleme aldığı oyunlarıyla tanınır.

Fransız Tiyatrosu

Fransa'da yazılan ilk tiyatro oyunları klasik Yunan trajedilerini örnek alıyordu. Le Cid'in (1637) yazarı Pierre Corneille (1606-84) ile Jean Racine (1639-99) bu tür trajediler yazan iki büyük oyun yazarıdır.

    İlk Fransız oyun yazarlarının en ünlüsü ise Jean Baptiste Moliere’dir (1622-73). Moliere, benzersiz güzellikte komediler yazmıştır. Dehası, yalnızca yazdığı oyunlarda değil, bu oyunları yönetmede ve bazılarında rol alarak oyunculukta da başarılı olmuştur. Adamcıl (le Misanthrope-, 1666) en önemli oyunlarından biridir.

    18. yüzyıl Fransız oyun yazarlarından Pierre Marivaux’nun (1688-1763) kaleme aldığı 30’dan fazla oyun, zekice ve incelikli sözcüklerden oluşan aşk komedileriydi.

    19. yüzyılda Fransız tiyatrosu tarihsel konulara da yöneldi. Bu tür oyunlar kaleme alan yazarlar arasında Victor Hugo (1802-85) ve Alexandre Dumas (Baba) (1802-70) en ünlüleridir. Oğlu Alexandre Dumas (1824-95) da ciddi oyunlar kaleme aldı. Romantik dönem Fransız edebiyatının önemli temsilcilerinden olan Alfred de Musset (1810-57) ise trajedi, komedi ve tarihsel oyun gibi çok çeşitli türlerde yapıt verdi. Zengin düş gücüne dayanan, duyarlı, ince ve usta bir dille kaleme aldığı oyunlarından Lorenzaccio (1834) adlı tarihsel trajedisi romantik tiyatronun başyapıtlarından sayılır. 19. yüzyılın öbür önemli oyun yazarları arasında Victorien Sardou (1831-1908) ve Eugene Scribe (1791-1861) sayılabilir.

    Yakın tarihli Fransız oyunları ise değişkenlik gösterir. Bu dönemin oyun yazarları arasında belki de en önemlisi, en ünlü yapıtı Cyrano de Bergerac (1897) olan Edmond Rostand’dır (1868-1918). Öbür önemli yazarlar, Danton un (1900) yazarı Romain Rolland (1866-1944) ve Eugene Brieux'dür (1858- 1932). Belçika'da ise gizemci şair ve oyun yazarı Maurice Maeterlinck (1862-1949), Pelleas ve Melisande (1892) ve Mavi Kuş (l’Oiseau bleu;1908) gibi oyunlarıyla dünya çapında ün kazanmıştır.

İngiliz Tiyatrosu

Tiyatro sanatı orta çağda İngiltere'de yalnızca kilisede düzenlenen mucize oyunlarıyla sınırlıyken, Rönesans'la birlikte büyük bir canlanma gösterdi. 16. yüzyılda Kraliçe 1. Elizabeth dönemi İngiliz edebiyatının, özellikle tiyatro alanında altın çağı oldu. Bu dönemde, başka hiçbir dönemde olmadığı kadar iyi oyunlar yazıldı. John Lyly'nin (yaklaşık 1554-1606) o sırada yeni bir biçim olan düzyazıyla kaleme aldığı oyunları bu çağı başlattı.

    Lyly'yi Christopher Marlowe (1564-93) izledi. Oyunlarında uyaksız koşuk dilini kullanan bu genç yazarın etkileri Shakespeare’in ilk yapıtlarında çok belirgindir. Marlowe’un en önemli yapıtları arasında, bilgi ve güç edinme karşılığında ruhunu şeytana satan bir doktoru anlatan Doktor Faustus (The Tragicall History o f Dr. Faustus; 1604) ile zenginlik hırsını işleyen The Famous Tragedy o f the Rich Jew o f Malta (1633; “Maltalı Zengin Yahudi’nin Ünlü Trajedisi”) sayılabilir.

    Elizabeth dönemi tiyatro sanatı en güzel ifadesini, gelmiş geçmiş oyun yazarlarının en büyüğü olan ve adı tüm dünyada hayranlıkla anılan William Shakespeare’de (1564-1616) buldu. Shakespeare’in oyunları, içerdikleri olağanüstü şiirsellik ve düş gücünün yanı sıra, insan doğasını adeta inanılmaz bir bilgelikle irdeler. Trajedi ve komedilerindeki karakterler benzersiz bir ustalıkla çizilmiştir.

    İngiltere’de I. James ile başlayan Stuart hanedanı döneminde ün kazanan oyun yazarları John Webster (yaklaşık 1580-1625), John Fletcher (1579-1625) ve Ben Jonson’dır (1572-1637). Jonson oyunlarında yarattığı karakterlerle insanı acı ve alaycı bir bakışla ele almıştır.

    17. yüzyılın sonlarına doğru ise ya duygusal ya da yergi türünde oyunlar yazıldı. Bunlar arasında en önemlileri John Dryden (1631- 1700) ve William Congreve’in (1670-1729) oyunlarıdır. 18. yüzyılda Oliver Goldsmith’in (1730-74) Yanlışlıklar Gecesi (She Stoops to Conqııer; 1773) ve Richard Brinsley Sheridan’ın (1751-1816) The School for Scandal (1777; "Skandal Okulu”) adlı oyunları dönemin törelerini alaya alan başka bir oyun türünü ortaya çıkardı. 19. yüzyılda Oscar Wilde (1854-1900), töre komedisi adı verilen bu türde oyunlar yazmayı sürdürdü. Bunlar arasında Wilde’ın The Importance of Being Earnest (1895; "Ciddi Olmanın Önemi”) adlı oyunu bir klasik niteliğindedir.

    20. yüzyılın başlarında Henry Arthur Jones (1851-1929) ve Sir Arthur Wing Pinero (1855- 1934) İngiltere’deki yukarı orta sınıftan insanlarla ilgili, ciddi sorunları da ele alan komediler yazdılar. Romancı John Galsworthy (1867-1933) ise toplumsal ve ahlaksal içerikli oyunlar kaleme aldı.

    İrlanda asıllı George Bernard Shavv (1856- 1950) oyunlarında bir yandan geleneksel İngiliz komedi tarzını benimsemiş, bir yandan da düşünsel içeriğe önem vermiştir. Herkesçe tanınan oyunları arasında Kandida (Candida; 1897) ve Jan Dark (Saint Joan; 1923) sayılabilir. İnce bir güldürü anlayışına dayanan töre komedileri kaleme alan Noel Coward'ın (1899-1973) Kırmızı Biberler (Red Peppers; 1934) ve Sözde Melekler (Fallen Angels; 1915) adlı oyunları ülkemizde de sahnelenmiştir.

    II. Dünya Savaşı’ndan sonra bir grup oyun yazarı Toplumsal Gerçekçilik Akımı doğrultusunda oyunlar yazdı. John Osborne (doğumu 1929) “Öfkeli Kuşak”ın ilk temsilcisi olarak tanındı. Arnold Wesker’in (doğumu 1932) Chicken Soup with Barley (1958; “Arpalı Tavuk Suyu Çorbası”) ve Osborne’un Öfke (Look Back in Anger; 1956) adlı oyunları çağdaş İngiliz yaşamında karşılaşılan güçlükleri dile getiriyordu. Harold Pinter (doğumu 1930) ise yerleşik tiyatro anlayışından değişik oyunlar kaleme aldı. 1950’lerden sonraki önemli oyun yazarları arasında Tom Stoppard (doğumu 1937), David Storey (doğumu 1933) ile ikiz kardeşler Peter ve Antony Shaffer (doğumları 1926) sayılabilir.

    İrlanda’dan da başarılı oyun yazarları çıktı. Bu yazarlar İrlanda’daki sıradan insanlarla ilgili oyunlar yazdılar. 1904’te Dublin’de açılan Abbey Tiyatrosu’nda, aralarında John Millington Synge’in (1871-1909) Babayiğit (The Playboy of the Western World; 1907) adlı oyunu da olmak üzere birçok önemli yapıt sahnelendi. Bu oyunun İrlanda köylüsüne bakış açısı tepkilere yol açtı. Sean O’Casey (1880-1964) Dünyanın Düzeni (Juno and the Paycock; 1924) ve The Plough and the Stars (1926; “Saban ve Yıldızlar”) adlı oyunlarıyla ün kazandı. 1950 ve 1960’larda Brendan Behan (1923-64) İngiliz aleyhtarı siyasal içerikli oyunları, özellikle de Gizli Ordu (The Hostage; 1958) ile tanındı. Samuel Beckett (1906-89) hem İngilizce, hem de ikinci yurdu olarak benimsediği ülkenin diliyle, yani Fransızca oyunlar yazdı. Godot’yu Beklerken (En attendant Godot; 1952) adlı oyunu, içerdiği kara mizah öğeleriyle Uyumsuzluk Tiyatrosu’ nun en çarpıcı örneklerindendir.

Alman ve İskandinav Tiyatrosu

18. yüzyılın ikinci yarısına kadar Almanya’da dikkate değer bir tiyatro yapıtı üretilmedi. İlk önemli Alman oyun yazarı, felsefi yanı ağır basan oyunlar yazan Gotthold Ephraim Lessing’di (1729-81). Lessing’in ardından, Almanya’nın en büyük edebi kişiliği olan Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832) geldi. Goethe, başyapıtı olan Fausf'ta insan ruhundaki iyi ve kötü çatışmasını işledi. Başka bir büyük Alman oyun yazarı olan Johann Friedrich Schiller’in (1759-1805) en başarılı oyunu Giyom Tel (Wilhelm Teli; 1804) idi. Gerek Goethe, gerek Schiller Coşkunluk Akımı'na katıldılar.

    Georg Büchner (1813-37), genç yaşta ve çok kısa bir süre içinde kaleme aldığı Danton’un Ölümü (Dantons Tod; 1835), Leonce ile Lena (Leonce und Lena; 1836) ve Woyzeck (1836) adlı üç oyunuyla Alman tiyatrosuna yeni bir gerçekçilik anlayışı ve biçim getirerek 20. yüzyıl tiyatro sanatını önemli ölçüde etkilemiştir.

    Hermann Sudermann (1857-1928) ve D okumacıların İsyanı (Die Weber\ 1892) adlı oyunu yazan Gerhart Hauptmann (1862- 1946) 19. yüzyıl sonlarının en önemli Alman oyun yazarlarıydı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Dışavurumculuk (Ekspresyonizm) adıyla bilinen akımda yer alan bazı oyunlar dikkat çekti. Bertolt Brecht (1898-1956) tiyatroda toplumsal ve siyasal düşüncelerini dile getirdi.Frank Wedekind (1864-1918) ise Uyumsuzluk Tiyatrosu’nun öncülerindendi.

    II. Dünya Savaşı’ndan sonra Peter Weiss (1916-82), Marat; Sade (1964) ve öbür oyunlarında suç ve suçluluk konusunu irdeledi. İsviçreli oyun yazarları, Max Frisch (doğumu 1911) ve Friedrich Dürrenmatt (1921-90) deneysel oyunlar yazdılar.

    Norveçli Henrik Ibsen'in (1828-1906) 19. yüzyılın son yarısında yazdığı oyunlar çağdaş tiyatro sanatını önemli ölçüde etkiledi. Yapıtları çoğunlukla toplumsal sorunları irdeliyordu. Peer Gynt (1867), Nora, Bir Bebek Evi (Et dukkenhjem; 1879), Hortlaklar (Gengangere; 1881) ve Hedda Gabler (1890), Ibsen’in en iyi tanınan yapıtlarıdır. İsveçli tiyatro yazarı August Strindberg (1849-1912) ise toplumsal, çoğunlukla da cinsel sorunları ele alan oyunlar yazdı. En tanınmış oyunu Matmazel Julie’dir (Fröken Julie; 1888).

Rus Tiyatrosu

Nikolay Gogol'ün (1809-52), hükümet görevlilerini yeren ünlü Müfettiş (1836) adlı oyunundan ve İvan Turgenyev’in (1818-83) Bekâr (1849), Taşralı Kadın (1851) ve Köyde Bir Ay (1855) adlı oyunlarından sonra, Rus edebiyatındaki Gerçekçilik döneminin en önemli oyun yazarı olan Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski (1823-86), yazdığı 47 oyunla Rus tiyatrosunun gelişimine büyük katkıda bulundu. Ostrovski’nin en önemli oyunları arasında, Rus tüccar sınıfını yeren trajedilerinin yanı sıra, aralarında başyapıtı sayılan Fakirlik Ayıp Değil (1853) adlı oyun da olmak üzere, çok sayıdaki komedisi. Fırtına (1829) adlı aşk trajedisi ve ölümünden sonra sahnelenen Kurtlarla Kuzular (1926) sayılabilir.

    Rus tiyatro sanatının önemli temsilcilerinden Anton Pavloviç Çehov (1860-1904), Üç Kız Kardeş (1901) ve Vişne Bahçesi (1904) gibi ünlü oyunlarıyla insan doğasının iç gerçekliğini, insanın zayıf yanlarını ve yalnızlığını dile getirmiştir. Rus toplumunun sosyalist düzene geçiş sürecini yansıtan yapıtlarıyla tanınan Maksim Gorki'nin (1868-1936) yazdığı birçok oyundan biri de Ayaktakımı Arasında’ dır (1902).

    20. yüzyılın başlarında Rusya’nın devrim sürecine girmesiyle, halkın eğitiminde oynayacağı rol göz önünde tutularak, tiyatro toplumcu bir açıdan ele alınmaya başlandı. Bu görüşü savunanların en ünlüsü ise, oyuncu, yönetmen, yapımcı ve kuramcı Konstantin Stanislavski’dir (1863-1938). Stanislavski’nin 1898’de kurduğu Moskova Sanat Tiyatrosu, Ekim Devrimi’nden sonra devrim propagandacılığı görevini yüklendi. Aynı zamanda bir tiyatro okulu olarak da etkinlik gösterip 20. yüzyıl dünya tiyatrosunu etkileyen bir oyunculuk yöntemi geliştirdi. Bu yöntemde, oyuncunun “duygusal belleği” , yani özel yaşamındaki geçmiş deneyimleri harekete geçirilerek kendini sahnede canlandırdığı karakterin yerine koyması ve rolünü hiçbir yapaylığa düşmeden yorumlaması amaçlanıyordu. Öte yandan, önce bu tiyatro topluluğuna katılmasına karşın, sonradan ayrılarak kendi deneysel kuramlarını geliştiren yönetmen Vsevolod Meyerhold (1874-1940), Gerçekçilik karşıtı bir oyunculuk yöntemi olan ve oyuncuların sahnede karakterleri bütün duygulardan arınmış olarak canlandırmasını öngören “biyomekanik oyunculuk” ilkelerini belirleyerek tiyatro sanatında yeni ufuklar açtı.

ABD'de Tiyatro

İlk önemli ABD’li oyun yazarı William Dunlap'tı (1766-1839). 19. yüzyılın sonlarına doğru gerçek bir ulusal tiyatro sanatı ortaya çıktı. Shenandoah (1889) adlı yapıtı büyük ün kazanan Bronson Howard (1842-1908) dönemin önde gelen ABD’li oyun yazarlarından biridir. Duyarlığı ağır basan melodramlar çok tutuldu. Bu türün en başarılı yazarlarından biri, konularını Amerikan İç Savaşı'ndan alan melodramlar yazan William Gillette’ti (1853- 1937).

    20. yüzyılda tiyatro sanatı gerçekçiliğe yöneldi. Eugene O’Neill (1888-1953), ABD’ de tiyatro sanatını belki de tek başına etkileyen en büyük yazardı. 1920’lerde İmparator Jones (The Emperor Jones; 1920), Araya Giren Garip Oyun (Strange Interlude; 1928) ve başyapıtı Günden Geceye (A Long Day’s Journey into Night; 1956) gibi, psikolojik gözlemlere dayanan oyunlar kaleme aldı. Thornton Wilder (1897-1975) Bizim Şehir (Our Town; 1938) gibi deneysel oyunlar yazdı.

    1930’lardaki oyun yazarları arasında Robert Sherwood (1896-1955), Maxwell Anderson (1888-1959), Clifford Odets (1906-63) ve Lillian Hellman (1905-84) sayılabilir. Dönemin başlıca komedi yazarları da George S. Kaufman (1889-1961) ve Moss Hart'tı (1904- 61).

    II. Dünya Savaşı sonrasında önde gelen oyun yazarları arasında da Sırça Kümes ( The Glass Menagerie; 1944) ve İhtiras Tramvayı nin (A Streetcar Named Desire; 1947) yazarı Tennessee Williams (1911-83) ile Satıcının Ölümü (Death of a Salesman; 1949) ve Cadı Kazanı ( The Crucible; 1953) gibi oyunlarıyla tanınan Arthur Miller (doğumu 1915) vardır. Edward Albee (doğumu 1928) Kim Korkar Hain Kurttan (Who's Afraid o f Virginia Woolf?; 1962) adlı oyunuyla ün kazandı. Daha yakın yıllardaki yazarların en önemlisi Sam Shepard’dır (doğumu 1943).

Tiyatro Sanatı Resimleri