Şanlıurfa
Şanlıurfa ilinin hemen tümüne yakını Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alır. İlin kuzey kesimindeki topraklardan küçük bir bölümü ise Doğu Anadolu Bölgesi’nin sınırları içinde kalır.
İlin ve il merkezinin eski adı Urfa’dır. Yöre, I. Dünya Savaşı’nın bitiminde önce İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edildi. Fransız askerlerine karşı silahlı mücadele vererek yiğitçe karşı koyan Urfalılar’ın direnişi sonucunda işgalciler 1920’de yöreden çekildi. Yöre halkının destanlar yaratarak başarıya ulaştırdığı bu direnişin anısına ilin ve il merkezinin adı 1984’te çıkanlan bir yasayla Şanlıurfa olarak değiştirildi.
İlkçağ ve ortaçağda birçok uygarlığın beşiği olan topraklarda yer alan Şanlıurfa yöresi, Mezopotamya’nın kuzey kesimindeki önemli yerleşim alanlarmdandı. Yöredeki başlıca yerleşim yerlerinden biri olan ve “peygamberler kenti” de denen bugünkü il merkezine ilişkin birçok efsane vardır. Bunlardan biri şöyledir: Bir zamanlar yöre Babil hükümdarı Nemrud’un egemenliği altındaydı. Nemrud, halkı kendi putlarına tapmaya zorlamaktaydı. Buna karşı çıkan Hz. İbrahim, bir baltayla tüm putları parçalar ve baltayı en büyük putun omzuna asar. Nemrud tarafından suçlanarak yargılanan Hz, İbrahim, “Balta kimdeyse putları o parçalamıştır”
der. Nemrud ise bir taş parçasının böyle bir iş yapamayacağını söyler. Hz. İbrahim Nemrud’a ve kendisini dinleyen halka, “kötülüklere karşı koruyucu, adalet dağıtıcı olarak ve bereket sağlayacağı umularak tapılan taşları Tanrı olarak kabul ettiklerine göre, en büyük putun öteki putları parçalayabileceğini de kabul etmeleri gerektiğini” anlatır. Yargılama sonunda Nemrud, Hz. İbrahim’in yakılarak öldürülmesini buyurur. Kentin büyük bir alanına dağ gibi odunlar yığdıran ve böyle bir yığın ateşlendiğinde sıcaktan yanma yaklaşılmayacağını düşünen Nemrud, Urfa Kalesi’nde yaptırdığı iki sütun arasına gerilecek bir halatla Hz. İbrahim’in ateşe fırlatılmasına karar verir. Hz. İbrahim’e sevdalanan Nemrud’un evlatlığı Zeliha’nın (Zilha) yakarışları yarar sağlamaz ve hazırlıklar tamamlanınca İbrahim ateşlenen odun yığınına fırlatılır. Hz. İbrahim ateşe düşer düşmez o alanda hemen bir göl oluşur, yığın halindeki odunlar da birer balığa dönüşür. Durumu üzüntüyle izleyen Zeliha’nm sel gibi akan gözyaşları da yakındaki küçük gölün oluşmasına yol açar. Osroene Krallığı döneminde yaptırılan kaledeki iki sütun eskiden beri halk arasında “mancınık” adıyla anılır. Kent halkı için kıyıları dinlenme alanı olarak düzenlenen göller ise Halilü’r-Rahman ve Ayn-ı Zilha olarak adlandırılır. Kutsal sayılarak dokunulmayan balıkları elleyenlerin öleceğine ve göl sularının hastalıkları iyileştireceğine inanılır.
Doğal Yapı
Orta yükseklikteki dalgalı düzlüklerden oluşan il topraklan, doğuda Karacadağ’dan, batıda Fırat Irmağı vadisine kadar uzanır. Genellikle kuzeyden güneydeki Suriye düzlüklerine doğru gidildikçe alçalan bu topraklar, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta kesiminde yer alır. Kuzeydoğu kesimi engebelendiren Karacadağ’ın güney bölümündeki, 1.895 metreye erişen Mandal Tepesi ilin en yüksek noktasıdır. Sönmüş bir yanardağ olan Karacadağ’dan çıkmış olan lavların katılaşmasıyla bu kesimde oluşan kurak, kayalık ve taşlık arazi nedeniyle Mandal Tepesi’nin yer aldığı dağlık alan Takırtukur Dağı adıyla anılır. İlin orta kesiminde yer alan 600-700 metre yüksekliğindeki geniş dalgalı düzlükler Şanlıurfa (Urfa) Yaylası olarak adlandırılır. Bu yaylayı kuzeydoğudaki Diyarbakır Havzası’ndan Karacadağ, batıdaki Gaziantep Yaylası’ndan da Fırat Irmağı ayırır. Sel yatakları ve küçük akarsu vadileriyle yarılmış olan bu düzlükte yükselen tepelerin hiçbiri 1.000 metreyi aşmaz. Şanlıurfa Yaylası’nm Suriye sınırına doğru gidildikçe alçalan güney kenarında yer alan Harran ve Suruç ovaları ilin en önemli tarımsal alanlarını oluşturur. Yaylanın Fırat Irmağı vadisine doğru gidildikçe alçalan kuzey ve kuzeybatı kenarındaki düzlüklerin büyük bölümü Atatürk baraj gölünün suları altında kalmıştır.
Şanlıurfa ili topraklarından çıkan sular, kuzey ve batıda doğal sınır oluşturan Fırat Irmağı aracılığıyla Basra
Körfezi’ne ulaşır. Bu topraklardan çıkarak il sınırlan içinde ve Suriye’de Fırat Irmağı’na katılan derelerin hemen tümü yazın kurur. Şanlıurfa ilinde önemli bir doğal göle rastlanmaz. Fırat Irmağı üzerinde yapılan Atatürk Barajı’nın ardında suların birikmesiyle oluşan göl, ülkemizdeki en büyük yapay göldür. Bu baraj gölünün bir bölümü il sınırları içinde kalır. İlde yer alan bir başka yapay göl de Hacıhıdır baraj gölüdür.
Gündüz ile gece arasında olduğu kadar mevsimler arasında da önemli sıcaklık farkları görülen Şanlıurfa ili yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve yağışlı olan kara ikliminin etkisi altında kalır. Yıllık ortalama yağış
miktarı 500 milimetreyi bulmayan Şanlıurfa kentinde, kışın — 10°C’nin altına düşen soğuklara ve yazın da 45°C’yi aşan, ülkemizdeki en yüksek hava sıcaklıklarına rastlanır. 180 km kadar kuzeydoğusunda yer alan Diyarbakır kentinde yılda ortalama karla örtülü gün sayısı 12 günden çokken, Şanlıurfa’da yalnızca üç gündür.
Şanlıurfa, orman örtüsü açısından ülkemizin en yoksul illeri arasında yer alır. İlin doğal bitki örtüsü bozkırlardan oluşur.
Tarih
Yapılan kazı ve araştırma sonuçlarına göre Şanlıurfa yöresinde, günümüzden yaklaşık 100 bin yıl önce başlayan Yontma Taş Devri’nden beri insanların yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu topraklar İÖ 2. binyıl boyunca Huniler ile Mitanniler’in yurduydu. Mitanni Krallığı’nın sınırlan içinde yer alan yöre, İÖ 14. yüzyılda Hititler’in yönetimine girdi. Mezopotamya’nın kuzey kesiminde yer alan bu topraklara İÖ 11. yüzyıldan sonra Aramiler yerleşti. İÖ 9. yüzyıl ortalarında Asurlular’ın, daha sonra da Medler’in ve Babilliler’in eline geçen yöre, İÖ 6. yüzyılda Persler’in egemenliği altındaydı. İÖ 4. yüzyılın ikinci yarısında Büyük İskender tarafından Makedonya Krallığı’na bağlanan topraklar arasında yer alan yörede Selevkoslar’ın yönetiminden sonra Osroene Krallığı kuruldu. Bir süre Ermeniler’in yönetimi altında yaşayan Osroene, Partlar ile Romalılar arasında el değiştirdikten sonra İS 117’de Roma İmparatorluğu’na bağlandı. 3. yüzyılda Sasaniler’in saldırısına uğradı ve Bizans yönetimindeyken 7. yüzyılda Araplar’ın eline geçti. 11. yüzyılın ilk yarısında gene Bizans İmparatorluğu’nun egemenliği altına giren yöre bu yüzyılın sonlannda Selçuklular’a bağlandı. 1098’de Urfa Haçlı Kontluğu kuruldu. Daha sonra Zengiler, Eyyubiler ve Mısır Eyyubileri tarafından yönetilen Urfa yöresi, 13. yüzyılda Moğol istilasına uğradı. Yöre halkının bir bölümü Moğol ordusu tarafından kılıçtan geçirildi. 15. yüzyılda Timur’dan sonra Akkoyunlular, Memlûklar ve Safeviler’in egemenliğine giren Urfa yöresi, 1517’de Osmanlı topraklarına katıldı. Halkı Kürtler, Rumlar, Süryaniler, Araplar, Ermeniler, Keldaniler ve Türkmenler’den oluşan yörede asıl adı Abdülhalim olan Karayazıcı’nın önderlik ettiği Celali Ayaklanmaları 16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başlannda önemli ölçüde etkili oldu.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Urfa yöresinin önemli bir bölümü 24 Mart 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi. Musul konusunda anlaşmaya varılması üzerine İngilizler’in boşalttığı Urfa, 30 Ekim 1919’da Fransızlar’ın eline geçti. İşgale karşı Urfalılar’ın başlattığı silahlı mücadele başarıya ulaştı ve Fransızlar 11
Nisan 1920’de Urfa kentinden, 4 Haziran 1920’de de tüm yöreden çekildi.
Ekonomi
1985 nüfus sayımı verilerinden anlaşıldığına göre yansından fazlası kırsal yörelerde yaşayan Şanlıurfa ili halkı geçimini daha çok tarımdan sağlar. Ilıman iklimi ve çevresindeki ormanlarla günümüzdekinden oldukça farklı bir görünümde olan Şanlıurfa yöresinde 8. yüzyılda yaygın olarak sulamayla tahıl üretimi yapılıyordu. Giderek çoraklaşan bu topraklarda kuru tarımla yapılan bitkisel üretimde verimin düşmesi, susuzluk ve öteki nedenlerle
hızla yoksullaşan yöre, ülkemizin en geri kalmış illeri arasında yer alır. Kısa adı GAP olan Güneydoğu Anadolu Projesi’nin gerçekleşmesinden sonra Şanlıurfa topraklannda önemli bir verim artışı olması beklenmektedir.
Suruç ve Harran ovalarıyla Ceylanpınar ilçesindeki düzlükler ilin başlıca tanmsal alanlarıdır. Bu alanlarda yetiştirilen başlıca bitkisel ürünler buğday, arpa, mercimek, pamuk ile meyve ve sebzedir. Şanlıurfa ilinin Akdeniz ikliminden etkilenen batı kesiminde, aralarında antepfıstığı ve zeytin de olmak üzere yaygın biçimde meyvecilik yapılır. Türkiye antepfıstığı üretiminin yarısı, kırmızı mercimek ve susam üretiminin de dörtte bir
kadarı Şanlıurfa ilinden elde edilir. İldeki başlıca tanmsal kuruluş Ceylanpınar Tarım İşletmesi’dir.
Hayvancılık daha çok koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliğine dayanır. Eskiden ilin başlıca hayvansal ürünü olan Urfa yağının üretimi, margarinlerin yaygınlaşmasından sonra önemini yitirmiştir. Elde edilen hayvansal ürünler
et kombinası, süt ürünleri ve yün,ipliği fabrikaları ile tabakhanelerde değerlendirilir.
Şanlıurfa ilinde fazla gelişmemiş olan sanayi genellikle tarıma dayalıdır. Tarım alet ve makineleri, pamuklu dokuma, halı, un, meyve suyu, şarap ve çimento fabrikalarıyla zeytinyağı ve sabun imalathaneleri ildeki en önemli sanayi kuruluşlarıdır.
İlkçağdan beri önemli kervan yollarının geçtiği bu yöredeki yerleşim yerleri birer ticaret merkeziydi. Günümüzde de ülke çapında önem taşıyan bazı kara ve demiryolları Şanlıurfa ili topraklarından geçer. Bunlardan biri doğudaki Habur sınır kapısından gelip batıdaki Osmaniye yakınında E-5 Karayolu’na bağlanan E-24 Karayolu, bir başkası da Bağdat Demiryolu’dur. Bağdat Demiryolu’nun bir özelliği de Türkiye-Suriye sınırını belirlemesidir. Güneyde Şanlıurfa ili topraklarının da sona erdiği kesimde kabaca doğubatı doğrultusunda uzanan bu sınır, Bağdat Demiryolu hattının birkaç metre güneyinden geçer. İlde yetiştirilen bazı bitkisel ve hayvansal ürünler Ceylanpınar, Akçakale ve Mürşitpınar sınır kapıları aracılığıyla Arap ülkelerine gönderilir.
Yeraltı kaynakları açısından yoksul olan ilin doğal değerleri arasında yer alan ceylanlar için Ceylanpınar ilçesinde, kel aynaklar için de Birecik ilçesinde Fırat Irmağı’nm kıyısında kurulmuş olan üretme istasyonları vardır.
Toplum ve Kültür
İlkçağda ticaret açısından büyük önem taşıyan kervan yollarının geçtiği Şanlıurfa yöresi çok eski bir yerleşim alanıdır. İÖ 2. binyılın başlarından kalma bazı kaynaklarda Harran kentinin adına rastlanır. Burada adına bir
tapınak yapılmış olan Ay tanrısı Sin, Asurlular tarafından da benimseniyordu. Asur imparatorlarından Asurbanipal’in erkek kardeşlerinden birini Harran’daki Sin Tapınağı’na rahip olarak gönderdiği söylenir. Yıldızlara tapanların dini olan Sabiilik bu yöreye özgü bir dindi ve İÖ 7. yüzyılda Harran Sabiilik’in merkeziydi. Harranlılar, Müslüman Araplar’ın egemenliği sırasında baskı ve zulüm görmelerine karşın Sabiilik’i terk etmediler. Yıldızlara tapıyor olmaları Harranlı Sabiiler arasında astronomiye ilgiyi artırdı. Harran Medresesi’nde astronomi dalında araştırmaların yürütüldüğü bilinen bir gözlem kulesinin yapılmasının bu ilgiden kaynaklandığı sanılmaktadır. Edessa kenti (bugün Şanlıurfa kenti) ise Hıristiyanlık’ın ilk dönemlerinde önemli bir dinsel merkezdi. Edessa Kralı IX. Abgar ilk Hıristiyan devlet başkanıydı. 2. yüzyıldan sonra Edessa’da konuşulmaya başlayan Süryanice, Eski Yunan uygarlığının kültürel birikiminin
Araplar’a iletilmesini sağladı. Şanlıurfa ve Harran kentleri, 9. ve 10. yüzyılda bölgenin başlıca bilim ve kültür merkezleriydi. Yapılan kazı ve araştırmalarda elde edilen arkeolojik bazı buluntular ile yöreden derlenen
etnografik yapıtlar, 1968’de ziyarete açılan Şanlıurfa Müzesi’nde sergilenmektedir. İldeki başlıca eğitim ve kültür kurumları Dicle Üniversitesi’ne bağlı Şanlıurfa Ziraat Fakültesi ile Gaziantep Üniversitesi’ne bağlı Şanlıurfa İlahiyat Fakültesi ve Şanlıurfa Meslek Yüksekokulu’dur.
Günümüzde özellikle il merkezinde sürdürülen başlıca geleneksel el sanatları bakırcılık, kuyumculuk ve dokumacılıktır.
İl Merkezi: Şanlıurfa
Kentin eski bir yerleşme yeri üstünde, Selevkoslar tarafından İÖ 4. yüzyılın sonunda kurulduğu bilinmektedir. Kurdukları yeni yerleşim merkezini Yunanistan’ın Makedonya bölgesindeki Edessa kentine benzeten Selevkoslar, buraya da aynı adı verdiler. Edessa, bölgede yaşarken Hıristiyan dinini ilk olarak kabul eden ve öteki puta tapan Arami topluluklarından ayırt edilmek için kendilerine “Suriyeli” anlamında Süryani adını veren halk için önemli bir dinsel merkezdi. Urfa adının Süryanice Orhai ya da Urhai sözcüğünden kaynaklandığı sanılmaktadır.
Yakın yıllara kadar Urfa adıyla anılan kent, Harran Ovası’nın kuzeybatısında, Şanlıurfa Yaylası’nın güney kesiminde yer alır. Kentin eski merkezi, Nemrut Kalesi olarak da bilinen Urfa Kalesi’nin surlarının içindeki ve çevresindeki alandır. Özellikle toprak dağılımındaki eşitsizlikler ve tarım alanlannın önemli bir bölümünün büyük toprak sahiplerinin elinde bulunması nedeniyle 1950’lerden sonra kırsal alanlarda yaşayan halkın bir bölümü kente göç etti. Böylece nüfus artışıyla birlikte kentin çevresi gecekondu mahalleleriyle doldu. 1950’de 40 bini bulmayan nüfusu 10 yıl sonra 100 bini aştı. Kentin eski merkezini oluşturan dar sokaklı düzensiz mahallelerdeki cami ve han gibi tarihsel yapılar, yörenin zengin uygarlık tarihinden günümüze kalan değerlerdir.
Karakoyun Deresi çevresine yayılmış olan kent, eski bir ulaşım, konaklama ve ticaret merkezidir. Bu özelliğini günümüzde de koruyan Şanlıurfa kentinden E-24 Karayolu geçer. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinin ardından Eylül 1990’da uygulamaya konan ambargoya kadar ülkemiz ile Irak ve öbür Ortadoğu ülkeleri
arasındaki ticaret açısından büyük önem taşıyan bu karayolunun gelecekte yeniden önem kazanacağı sanılmaktadır. Adıyaman ve Diyarbakır kentleri ile Akçakale sınır kapısından gelen yollar kentte E-24 Karayolu’yla kesişir.
Kentin nüfusu 194.969’dur (1985).
Şanlıurfa İline İlişkin Bilgiler
Yüzölçümü: 18.584 km2.
Nüfus: 1.009.084 (1990).
İl Trafik No: 63.
İlçeler: Şanlıurfa (merkez), Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç, Viranşehir.
İlgi Çekici Yerler: Gölpınar orman içi dinlenme yeri; Harran; Sumatar; Urfa Kalesi; Urfa Ulucamisi; Halilü'r-Rahman ve Ayn-ı Zilha gölleri; Halilü'r-Rahman, Sultan Haşan Padişah (Tokdemir), Beylerbeyi, Kadıoğlu ve Rızvaniye camileri; Akcami (Nimetullah Camisi); Mevlahane Hanı, Gümrük Hanı Kervansarayı; Kırk Mağaralar; Şanlıurfa Müzesi.