Aztekler
Aztekler, Orta Amerika'da büyük bir imparatorluk kurmuş Kızılderili halk. İspanyol serüvencisi Hernan Cortes, 1519'da Amerika kıtasına ayak bastığında, günümüzde Meksika'nın yanı sıra bütün Orta Amerika'yı egemenliği altına almış, bir imparatorluktan sözedildiğini duydu. "Dağların ardındaki bu imparatorluk", uzun bir geleneğin mirasçısıydı ve merkezi, günümüzdeki Mexico kentinin yerinde bulunan, Tenochtitlan'dı. Cortes, üç yıl içinde imparatorluğu yakıp yıktı; ancak Teotihuacan'daki kalıntılar, günümüzde bile Azteklerin büyüklüğünü kanıtlayıcı niteliktedir.
Azteklerin tarihi XII. yy'a kadar uzanır; o dönemde Orta Amerika'da egemen olan eski Toltek uygarlığı çökmüş ve başkent Tula, rahip-kral Quetzalcoatl tarafından boşaltılmıştı (1168). Tam o sıralarda küçük bir topluluk güneye yürümeye başladı; bu insanlar, tanrıları Huitzilopochtli'nin resmini de yanlarında taşıyorlardı. Gittikleri her yerde, yerli halklar tarafından püskürtüldüler: Tanrının kehanetine göre, ancak ağzında bir yılanla kaktüse konmuş bir kartal gördükleri yere yerleşeceklerdi. SonundaiTexcoco deniz kulağında, bataklık ve sazlık bir bölgeye yerleştiler. Komşu kabilelerle savaşıp, XV. yy. başlarında kazandıkları zaferler sonunda, İtzcoatl'ın yönetimi altında bir imparatorluk kuruldu. Bu imparatorlukta, İtzcoatl'ın danışmanı Tlacaelel, büyük bir toplumsal düzen gerçekleştirdi: Bu toplum örgütünde ekonomi ile din yer yer birleşiyor, "soldaki sinekkuşu"nun sevgili kulları daha da yüceliyordu.
Yüzyıl sonra, İspanyol serüvencileri bölgeye ulaştıklarında yapıların güzelliği, bahçelerin bakımlılığı karşısında şaşkınlığa uğradılar: Başkentteki geniş yollar kanallarla çevriliydi ve bu kanallarda tekneler dolaşmaktaydı; büyük su kemerleri vardı; pazarlar çok hareketliydi; eş merkezli surlarla çevrili, piramit biçiminde, dur varları alçak kabartmalarla süslü dev tapınaklar, Meksika halkının Amerika'daki en uygar halklar arasında yeraldığını kanıtlamaktaydı.
XVI. yy. başlarında, Aztek toplum sınıfları bölünmüştü; her sınıfın gücü ve görevi birbirinden ayrıydı. En üstte yönetici sınıf yer alıyor, hükümdarlar bu sınıftan çıkıyordu; altında son derece saygı gören savaşçılar sınıfı bulunuyordu; bu sınıfın bütün erkekleri, doğuştan asker gibi yetiştirilirdi.
Din adamları sınıfı da çok önemliydi; çünkü ölümlüler için tanrılardan yardım diliyor, kâhinlik yapıyor ve astrolojiyle uğraşıyorlardı. Din adamlarından sonra tüccarlar, zanaatçılar, aşağı tabaka ve köleler geliyordu. Bütün bunların üstünde, Tlatoani ("söz sahibi olan") yani imparator, egemenliğini kurmuştu; imparator, ayrıcalıklı sınıfın temsilcisi, yoksulların koruyucusuydu; yetkisi tartışılmazdı.
Erkekler, giyecek yerine bir tür peştemal kullanırlar, bunu bele sardıktan sonra bacak arasından geçirip, önde düğümlerlerdi; peştemalin işlemeli ve püsküllü uçlarını da önde ve arkada yere doğru sarkık bırakırlardı; peştamalın üstüne bir pelerin giyerlerdi. Kadınların giysileriyse, oldukça alacalı bulacalı ve sonderece süslüydü. Bileklere kadar inen uzun bir etek, üstüne de bir yelek-gömlek giyerlerdi.
Beslenme, zenginlik derecesine göre değişirdi. Yoksul halk, mısır, fasulye ve üstüne biber dökülmüş kabakla beslenir, yönetici sınıf ve imparator, domates (domatesin adı, aztekçe tomatt sözcüğünden gelir), kakao, hindi gibi üçü de Meksika'ya özgü seçkin besinleri yeğler, ayrıca köpek eti yerlerdi. Sürü hayvanları olmadığından, av hayvanlarıyla beslenilirdi. Avcılık, halkın çok ilgi gösterdiği bir uğraştı (yemenin yanı sıra, yakalanan hayvanlar satılarak gelir kaynağı oluyordu). Soylular içinse av bir zevkti. Aztekler oyun oynamayı çok severlerdi, özellikle tlachtli dedikleri çok eskiden beri bilinen bir çeşit top oyununa ve patotli dedikleri bir zaroyununa düşkündüler.
Mimarlık alanında, görkemli tapınaklar ön plandadır; heykelcilikte daha çok, tüylü yılan, kartal ya da jaguar gibi dinsel simgelerin yapımına önem verilmiştir. Tanrı heykellerinin üstü, değerli taşlarla süslüdür Azteklerden günümüze kuyumculuk alanında gerçek sa nat yapıtları kalmıştır; bunlar arasında firuze, yeşim taşı, ametist, akik, opal ve oniksten yapılma mozaikler sayılabilir. Aztekler, evrenin kuruluş yıllarında, rahip-tanrı Quetzalcoatl'ın sanatı ve tekniği yarattığına inanmışlardır.
İmparatorluğun en önemli gücü ve etkinlik kaynağıdin kurumuydu. Azteklerin çok sayıda tanrısı vardı; bunlar arasında başlıca üçü büyük saygı görürdü. En çok çekindikleri savaş ve fırtına tanrısı Huitzilopochtli'nin "değerli su"yla, yani kanla beslendiğine inanılır, bu tanrıya çok sayıda insan kurban edilirdi; sözgelimi XIV. yy'da büyük Tenochtitlan tapınağının yenilenmesi sırasında, sungu yerinde 20 000 genç savaşçının göğsü deşilerek kalbi çıkarılmıştı. Huitzilopochtli'nin karşıtı olan tanrı Tezcatlipoca'ysa, mevsimlerin almaşmasını simgeliyordu ve davalar ya da tanrıların yargılaması sırasında, adalet tanrısı olarak yardıma çağrılırdı. Yağmur ve çiftçilerin tanrısı Tlaloc için büyük törenler yapılırdı; onun da Huitzilopochtli'ninkine eş bir tapınğı vardı. Genellikle kuş tüylü bir yılan biçiminde canlandırılan Quetzalcoatl, Aztekler tarafından benimsenmeden önce, Tolteklerin, sonra da Mayaların en yüce tanrısıydı; simgeleri firuzeden bir maske ile quetzal kuşundan esinlenilerek yapılmış tüylü bir pelerindi.
Azteklerin ayrıca, öteki dinlerden alınma tanrıları da vardı, bunlar arasında, satıcıların tanrısı Yacatecutli, kuş tüyü eşya satanların tanrısı Coyotlinaual, tuz satıcılarının tanrıçası Uixtocihuatl, avcıların tanrısı Atlaua, Kuzey halklarının tanrısı Mixcoatl, tüylü yılan-tanrı Xipe Totec sayılabilir. Bunlardan bazıları, başlangıçta efsane kahramanlarıyken ya da yiğitlikleriyle ün yapmışlarken, zamanla tanrılaştırılmışlardır.
Büyük Aztek İmparatorluğu'nda yaşayan eski Meksika halkları arasındaki birlik, yönetimden çok din yoluyla sağlanıyordu. Cortes, birkaç yıl içinde ve bir avuç askerle bu imparatorluğu ele geçirdi. Tenochtitlan'ın (Mexico) alınmasıyla (1521) da imparatorluk tümüyle yıkıldı.