Banyo ve Hamam
BANYO VE HAMAM, Banyo dendiği zaman günümüz insanının aklına soğuk ve sıcak su akan musluklarıyla, küvetiyle, duşuyla evinin içindeki özel yıkanma yeri gelir. Bu tür yıkanma yerleri olmasa da insanlar binlerce yıldan beri elbette yıkanıp temizlenmişlerdir.
İlk zamanlarda yıkanmak için durgun sulardan ya da akarsulardan yararlanılıyordu. Eski Mısırlılar için Nil Irmağı’nda yıkanmak aynı zamanda dinlerinin bir gereğiydi. Hindistan’da insanların hem bedenlerini, hem de ruhlarını temizlemek amacıyla Ganj Irmağı’nda yıkanmaları dinsel inançlarından kaynaklanıyordu. Dinsel nitelik taşıyan bu tür yıkanma aynı yörede günümüzde de sürüyor. Yıkanma ile ilgili öykülere kutsal kitaplarda da rastlanmaktadır.
Yıkanmayı günlük yaşamın bir parçası durumuna ilk getirenler Eski Yunanlılar’dı. Böylece, bugünkü anlamıyla hamam ya da banyo denebilecek, yıkanmaya yarayan özel yerler yapılmaya başlandı. Eskiçağda Yunanistan’da, küçük büyük her kentte halk hamamları vardı; buralarda hem yıkanılır, hem de yüzülürdü. İÖ 1700 ile 1400 arasında, Girit’teki Knossos ve Phaistos saraylarında, Yunanistan’daki Pyros ile Tiryns kentlerinde akar suyu olan ve kullanılan suyu sonra dışarı akıtmaya yarayan kanalları bulunan hamamlar vardı. Eski Yunanlılar ele geçirdikleri başka ülkelerdeki kentlerin çoğunda da hamamlar yaptılar.
Romalılar hamam konusuna Eski Yunanlılardan daha çok ilgi gösterdiler ve hamam yapımına önem verdiler. Varlıklı Romalılar’ın evlerine de hamam yaptırmaları yaklaşık İÖ 3. yüzyılda başlar. Bu hamamlar büyük ocaklarla ısıtılırdı. Buhar ve duman karışımı sıcak hava döşemenin altındaki ve duvarların içindeki kanallardan geçerek hamamın ısınmasını sağlardı. Romalılar büyük ve gösterişli hamamlar yaptılar; bunların döşemelerini paha biçilmez mermerler ve duvarlarını mozaiklerle kapladılar. Bu hamamlarda değişik sıcaklıktaki bölümlerin, buhar banyosu yapmak için hazırlanmış yerlerin yanı sıra yüzme havuzları da vardı. Thermae denilen halk hamamları Romalılar için aynı zamanda buluşma ve eğlence yeriydi.
İmparator Caracalla’nın yaptırdığı halk hamamlarının kalıntıları Roma’nın merkezinde bugün de görülebilir. Geniş bahçeler içindeki bu hamamların suyu, sukemerleriyle sarnıçlardan gelirdi. Romalılar yıkanma konusunda işi oldukça ileri götürmüşlerdi. Varlıklı erkekler şarapla, kadınlar ise sütle yıkanırlardı. İmparator Neron’un karısının eşek sütüyle banyo yapabilmesi için 500 eşek beslendiği bilinmektedir.
Yıkanmanın çeşitli dinlerde, özellikle de Müslümanlık ve Hıristiyanlık’ta önemli bir yeri vardır. İlk Hıristiyanlar’ın ırmakta yıkanma geleneği Vaftizci Yahya’nın Hz. İsa’yı Şeria Irmağı’nın sularında vaftiz etmesinden kaynaklanır.
Müslümanlar ise namazdan önce yüz, el, kol ve ayaklarını yıkarlar. Buna aptes almak denir. Camilerde aptes almaya yarayacak akar suyu sağlamak için şadırvanlar yapılmıştı. Haçlı Seferleri sırasında Hıristiyanlar 1096’da Kutsal Topraklar’a ilk gittiklerinde Müslümanlar’ı örnek aldılar ve serinlemek amacıyla sık sık yıkanmaya başladılar. 12. yüzyılda Salaheddin Eyyubi dönemine gelindiğinde İslam ülkelerinde hamam yaygınlaşmış, tüm büyük kentlerde halka açık hamamlar yapılmıştı. İslam dinini benimsedikten sonra Türkler de bu geleneği sürdürdüler. Avrupalılar, kendi ülkelerinde görmedikleri bu hamamları ilgi ve hayranlıkla değerlendirmişler ve bu hamamlara “Türk hamamı” adını vermişlerdi.
11. ve 12. yüzyılda Avrupa kentlerinde de halka açık hamamlar vardı. Yıkanmak için bazı evlerde de tahtadan yapılma küvetler kullanılırdı. 13. yüzyılda İngiltere Kralı III. Henry, Westminster Sarayı’nda sıcak ve soğuk akar suyu olan bir hamam yaptırdı. Ama, ortaçağda çoğu insan yıkanmayı uygun görmezdi, yıkanmanın sağlığa zararlı bir alışkanlık olduğunu düşünenler bile vardı. Bunlar yıkanmak yerine, kirli bedenlerinin kötü kokularını bastırmak için güzel kokular sürünürlerdi. Temizlik anlayışının bu kadar çok değiştiği bir ortamda Kraliçe I. Elizabeth “gerekli olsun olmasın” yılda dört kere yıkanmaktan gurur duyuyordu.
Yıkanmaya yarayan gereçlerde 19. yüzyıla kadar pek az gelişme görüldü. Yıkanmak için fıçıya benzer ve tahtadan yapılma, taşınabilir küvetlerin yerini yavaş yavaş sabit küvetler aldı. Yıkanılacak yere su taşınarak getirilirdi. Ama, zamanla insanlar yıkanmanın sağlık açısından ne kadar önemli olduğunu kavradılar. Buna bağlı olarak daha çok sabun kullanılmaya başlandı. Özellikle 19. yüzyılın ortalarında sabundan alınan verginin kaldırılması da bunda etkili oldu. Aşırı kalabalık ve yetersiz konutlarda oturan yoksullar için kentlerde yapılan halk hamamlarının ilki 1842’de Liverpool’da açıldı. Bugün ise hemen hemen her evde bir banyo bulunmaktadır.
Japonya’da her evde tahtadan, yuvarlak bir banyo küveti vardır. Küvet genellikle evin dışındadır ve tüm aile orada açıkta yıkanır. İzlanda’daki ünlü gayzerlerin sıcak suyu borularla taşınarak evlerde ve otellerde kullanılır. Finliler’in sauna dedikleri hamamları da ünlüdür. Bu hamamlarda sıcak taşlara su dökülerek buhar elde edilir. Finliler’in bu hamamlardaki yıkanma yöntemleri de ilginçtir. Önce çok sıcak olan buhar odasına girerler; daha sonra soğuk suya dalarlar. Karda yuvarlanmayı adet edinenlere bile rastlanır. “Fin hamamı’’ da denen saunalar Finlandiya dışında, Avrupa’nın öteki ülkelerinde ve dünyanın başka birçok ülkesinde yaygındır.
Türk Hamamları
İslam ülkelerindeki hamamlar ve Türk hamamları Eski Yunan ve Roma hamamlarından farklıdır. Bu hamamlarda yüzme havuzu hemen hemen hiç yoktur. Türkiye’deki biçimiyle Türk hamamı kemerli bölmeleri olan bir mahzeni andırır. Hamamın giriş bölümünde soyunma ve giyinme yerleri bulunur. Bu dış bölümden bir kapıyla iç bölüme girilir. Hamamın iç bölümünde de sıcak ve daha az sıcak bölümler vardır. En sıcak bölümlere halvet denir. Sıcak ve soğuk su musluklarından akan suyu doldurmak için yarım küre biçimli mermer kurnalar vardır. Kurnada biriken suyu dökünmek için hamam tası kullanılır. Hamamın orta yerine rastlayan bölümde yerden yüksekçe bir “göbek taşı” bulunur. Göbek taşı genellikle çokgen biçimindedir ve mermerdendir. Buraya oturularak terlenir ve ardından kurna başına geçilerek yıkanılır. Müşterileri yıkayanlara erkekler hamamında “tellak”, kadınlar hamamında “natır” denir. Hamamda yıkanmak için kullanılan taslar, kese ve lifler, sarınmak için kullanılan peştemal ve kurulanmak için kullanılan havlular ayrı bir zanaat kolu ürünüdür.
Hamamla ilgili gelenekler de vardır. Örneğin “gelin hamamı” ve “güvey hamamı" geleneği bazı yörelerde bugün de sürdürülmektedir. Düğünden önce gelin, kız arkadaşlarıyla hamama giderek yörenin gelenek ve göreneklerine uygun bir törenle yıkanır. Aynı tören damat için de düzenlenir ve damat da erkek arkadaşlarıyla birlikte hamama gider. Ayrıca bu tür özel törenler dışında da hamamın toplum yaşamında önemli bir yeri vardır. Günümüzde büyük kentler dışında birçok kentte topluca hamama gitmek, yemekli eğlenceler düzenlemek geleneği yaşamaktadır.
Anadolu Selçukluları döneminde Anadolu’da çok sayıda hamam yapıldı. Daha sonra Osmanlı döneminde de hamam yapımı yaygınlaşarak sürdü. Osmanlı döneminin yapıları arasında sayıca en fazla olanlar hamamlardır. Osmanlılar büyük ve mimarlık açısından özgün hamamlar yapmaya Fatih Sultan Mehmed döneminde başladılar. Özellikle İstanbul’da Ağa, Asaplar, Ebüveha, Eyüp ve Çukur hamamları bunlardandır. 17. yüzyılda yaşamış Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre İstanbul’da konak ve evlerdeki özel hamamların sayısı 4.536’ya, halka açık büyük hamamların sayısı ise 168’e kadar çıkmıştır. Gene Evliya Çelebi Bursa’da irili ufaklı 3.000 kadar hamam olduğunu belirtir.
Ilıca, Kaplıca ve İçmeler
Yıkanmak için genellikle sıcak suya gereksinme duyulur. Bu yüzden suyu ısıtırız ama bazı sular da yeryüzüne sıcak ya da ılık olarak çıkar. İnsan sağlığı açısından yararlı olduğu, bazı hastalıkları iyileştirici özelliği bulunduğu bilinen bu sulara madensuları ya da "şifalı sular” denir. Oluşumları konusunda değişik görüşler ileri sürülen madensuları, suda çözünmüş çeşitli mineralleri içeren yeraltı sularıdır. Kimyasal özellikleri taşıdıkları mineral iyonlarına göre değişen bu sular, soğuk da olabilir. Sıcak yeraltı sularından yararlanmak için yeryüzüne çıktıkları kaynakların (kaynarca) çevresine tesisler kurulur. Bir hamam görünümündeki bu tesislere de ılıca ya da kaplıca (kaplı ılıca) adı verilir. Soğuk yeraltı sularından ise içilerek yararlanılır. Bunların da kaynaklarının çevresine tesisler kurulur. İçmeler adı verilen bu tesisler ve kaplıcalar ayrıca turizm açısından da önem taşırlar.
Eski Yunan ve Roma’da kaplıcaların bazı hastalıklara iyi geldiği biliniyordu. Romalılar İngiltere’yi işgal ettiklerinde Bath’da doğal sıcak su kaynakları buldular ve bunlardan yararlandılar. Fransa'da Vichy ve Aixles-Bains, Almanya’da Baden-Baden ve Belçika’daki Spa kaplıcaları 18. yüzyılda çok tanındı. Bu kaplıcalardan ve Eski Roma kaplıcalarının çoğundan günümüzde de yararlanılmaktadır. Ülkemizde hem tedavi, hem de dinlenme yeri olarak hizmet veren çok sayıda kaplıca bulunmaktadır. Bunların arasında Yalova (İstanbul), Gönen (Balıkesir), Çekirge (Bursa), Pamukkale (Denizli), Haymana (Ankara) ve Kızılcahamam (Ankara) kaplıcalarını sayabiliriz. Ülkemizde ayrıca içmeleriyle ünlü yerler de vardır.