Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Biyolojik Saat

  • Okunma : 564

BİYOLOJİK SAAT,Hayvanların çoğunda, gündüzün geceye, yazın kışa döndüğünü algılamalarını sağlayan bir zaman duygusu ve kavramı vardır. Biyolojik saat denen bu algılama mekanizması, değişmez bir düzen içinde yinelenen gece-gündüz ve mevsim değişikliklerine hayvanın kendini hazırlamasına yardımcı olur.

Bir hayvanın hayatta kalabilmesi için zamanı bilmesi, daha doğrusu zamanın gün ve yıl içindeki akışını algılayabilmesi gerekir. Eğer bir güvercin her gün akşam karanlığına doğru uyanırsa, bir süre sonra açlıktan ölür. Çünkü tohum ve meyveyle beslenen bu kuşlar, hava aydınlık olmadıkça yaprakların arasındaki yiyecekleri göremezler. Aynı biçimde, bir kuşun kışa girerken yuva kurup yumurtlaması da zamansızdır.

En basit yapılı hayvanlarda bile bir biyolojik saat vardır. Amip, terliksi hayvan gibi basit, tekhücreli hayvanların yaşamsal etkinlikleri günlük bir çevrim izler. Sudaki küçük yiyecek parçacıklarını hücrelerinin içine alarak sindiren bu canlıların çoğu yalnızca gün ışığında beslenir. Bu canlılar tamamıyla karanlıkta bırakılsalar bile, beslenme ve dinlenme zamanlarını gündüz ile gecenin süresine eşit bir çevrim içinde sürdürürler. Bu da bu tekhücreli hayvanların gündüzün ne zaman bitip, gecenin ne zaman başladığını algılayabildiklerini gösterir. Demek ki bu en basit canlılarda bile, dış etkenlerden, özellikle ışıktan bağımsız olarak işleyen bir iç denetim mekanizması vardır.

Hayvanların çoğunda, çevrimini 24 saatte tamamlayan biyolojik bir ritim söz konusudur. Buna günlük ritim ya da gece-gündüz ritmi denir. An, kelebek, yarasa, baykuş ve daha birçok hayvan günün yalnızca belirli zamanlarında, yiyecek aramak için yuvasından dışarıya çıkar. Anlar ve kelebekler gündüzcü hayvanlardır; çünkü yiyeceklerini yalnız gün ışığında bulabilirler. Yarasa ve baykuşlar ise gececi hayvanlardır; bunlar çok keskin olan işitme ve görme duyularıyla avlarını karanlıkta da bulabilirler.

Bazı hayvanların biyolojik ritmi ise, Ay’ın çekim etkisinden kaynaklanan gelgit olayına bağlıdır. Gelgit ritmi daha çok deniz kıyısında yaşayan hayvanlarda görülür. Bu hayvanların bir bölümü yuvalarından ya da kabuklarından çıkarak yiyecek aramak için suların kabarmasını, bir bölümü de tam tersine suların çekilmesini bekler. Her iki davranış grubundaki hayvanlar denizden uzaklaştırılarak bir laboratuvar havuzunun içinde beslenseler bile bir süre daha aynı ritmi korur ve suların alçalıp kabarma süresine uygun olarak davranmayı sürdürürler. Ama denizden uzak kaldıkları süre birkaç haftayı aşınca bu ritim yavaş yavaş kaybolur. Çünkü biyolojik saatlerinin “doğru zamanı” bildirebilmesi için doğal gelgit çevrimine gereksinimleri vardır.

İnsanda da biyolojik saatin denetimi altında olan bazı günlük ritimler görülür. Sözgelimi belirli saatlerde uyur, uyanır ya da acıkırız; vücut sıcaklığımız bile gündüz ile gece arasında biraz değişir. Uzun süre yeraltı sığınaklarında ya da deney odalarında yaşamak zorunda kalan insanlar günlük ritimlerini birkaç hafta kadar koruyabilir, ama bu süre uzayınca bütün zaman duygularını yitirirler.

Uçakla kıtalararası uzun yolculuklara çıkan kişilerde de çoğu kez “jet sendromu” denen biyolojik ritim bozukluğu görülür. Örneğin Hindistan’dan Amerika’ya uçarak öğle saatinde alana inen bir yolcuya gece yarısı olmuş gibi gelebilir.

Birçok hayvan mevsimlere bağlı olarak davranış değişiklikleri gösterir. Örneğin ayılar havalar soğuduğu zaman kış uykusuna yatarlar; kaplumbağalar ise sıcak ve kurak yaz aylarını uykuda geçirirler. Biyolojik saatleri, bu hayvanlara uyku zamanının yaklaştığını ve hazırlanmaları gerektiğini haber verir. Böylece her iki hayvan da bu uzun uykuya yatmadan önce vücudunda bir miktar yağ depolar. Hiç beslenmeden, uyuyarak geçirecekleri bu süre içindeki tek enerji kaynaklan bu yağdır