Cennet Ve Cehennem
Tarihin başlangıcından beri toplumlar dinsel inanışlarında, Tanrı ve ruhların yaşadığını varsaydıkları bir “öbür dünya”ya yer vermişlerdir. Öte yandan, gerek eskiçağlarda, gerek günümüzde yaygın olan çeşitli dinlerin cennet ve cehennem görüşleri farklıdır.
Eski İnançlar
Eski Mısırlılar Güneş, Ay ve gökyüzünün birer tanrı olduğuna, yaşayan tüm varlıkların gökyüzünden geldiğine ve sonunda oraya döneceğine, en büyük tanrı Osiris’in seçtiği bazı kişileri öbür dünyada ölümsüz yaşamla ödüllendirdiğine inanırlardı.
Eski Yunanlılar’da, ölenlerin tanrı Hades ve karısı Persephone’nin yönettiği yeraltı dünyasına gittikleri inancı vardı. Hades adı verilen bu yeraltı dünyası tanrılara karşı gelenlerin cezalandırıldığı cehennemdi. Efsaneye göre, Zeus’un oğlu olan Tantalos’un bile, cennette öğrendiği sırları açıkladığı ve tanrılara özgü ölümsüzlük veren yiyecekleri çalarak insanlara sunduğu için, ceza olarak Hades’te aç ve susuz bırakılmasına karar verilmişti.
Eski İskandinavyalIlar savaşta ölen ask erlerin gökyüzünde özel bir yere gittiklerini, burada gündüzlerini tanrısal savaşla, gecelerinide şölen ve şenliklerle geçirdiklerini sanıyorlardı.
Kuzey Amerika Yerlileri ise, kötülük etmiş insanların ölünce çok büyük, karanlık bir zindana atıldığına, yiyecek hiçbir şey olmadığı için bu “ölüler”in saçlarını çiğneye çiğneye, bir kan gölünün içinde oturmak zorunda bırakıldıklarına inanıyorlardı.
Eski İbraniler’in ölümden sonraki yaşama ilişkin düşüncelerine göre, öbür dünyada zengin ve yoksulun, iyi ve kötünün karanlıkta birbirlerine sarılıp yattıkları, Şeol denen bir yeraltı dünyası vardı. İbraniler’e göre cennet dağların üzerine kurulu olan gökyüzünün çatısında bulunuyordu. Tanrı Yehova, İlyas Peygamber gibi birkaç büyük peygamberle cennette yaşıyordu. İnsanlar cennete ulaşmak için Babil Kulesi’ni yapmaya kalkınca büyük bir felakete uğradılar.
Müslümanlık
Müslümanlar için ise cennet Allah’a inananların, onun iradesiyle gidebileceği, bağlık bahçelik bir mutluluk ve esenlik diyarıdır. İnanışa göre, sıcaktan ve soğuktan etkilenmeyen, gölgelik ve güvenli bir yer olan cennetin ırmaklarında su yerine bal ve şarap akar. Her türlü meyve ve yiyecek vardır. Olmayan ise yasaklardır. Cennetin sağladığı zevkler ve güzellikler hem ruhsal, hem de fizikseldir. Ruhsal doyumun doruğu, Allah’ın güzelliğinin algılanmasıdır. Müslümanlık’ta, insanın yapısı gereği kusurlu olduğuna inanıldığı için, tüm insanların cehennemden geçeceği varsayılır. Alllah’ın bağışladıkları cennete gitmeye hak kazanırken, bu bağışa eremeyenler bir süre cehennemde kalır. Kuran’da betimlenen cehennem ateşi simgeseldir. Dünyada işlenen günahlardan, kötülüklerden ve çirkinliklerden insanları arındırarak caydırmayı amaçlar.
Hıristiyanlık
Hıristiyanlar ölümden sonra dirilişin, yani Hz. İsa’nın Paskalya Günü yeniden dünyaya gelmesinin, insan ruhunun ölümle yok olamayacağının kanıtı olduğuna inanırlar. Kutsal Kitap’ın İncil bölümünde cennet, Hz. İsa’ya gerçekten inananların ve onu izleyenlerin ölümden sonra gidecekleri yer olarak anlatılır. Burada sonsuza kadar Tanrı’nm yanında kalma mutluluğuna kavuşacaklardır.
İncil’de cennet hoş bir müziğin yankılandığı değerli taşlarla bezeli bir yer olarak anlatılır. Cehennem ise alev alev yanan bir ateş gölüdür. Hıristiyan din adamlarının büyük bir bölümü cehennemin, günahlarından pişmanlık duymadan ölenlerin cezalandırıldığı bir yer olduğunu söyler. Hıristiyanlık’ın çeşitli dönemlerinde cehennem farklı biçimlerde yorumlandı. Çağdaş din adamları, cehennemin katı ve dar yorumuna karşılık onu, iyilerin kötülerden ayrı tutulduğu bir durum olarak değerlendirdiler