Dericilik
Bir deri ceketin ya da ayakkabının giyilebilir duruma gelmezden önce geçirdiği uzun bir serüven vardır. Dericilik koyun, kuzu, keçi, domuz gibi hayvanların post ve derilerinin özel yöntemlerle işlenerek insan kullanımına uygun duruma getirilmesidir. Bu işleme sepileme ya da tabaklama denir. Hayvanlar yüzüldükten sonra derileri kısa zamanda kokup çürüyeceğinden bunları kullanılabilir duruma getirmek için önce kurutmak gerekir. Kurutma çürümeyi önler ama öteki işlemlerden geçirmeden sadece kurutmakla yetinilirse, deri kullanım için elverişli olmaz.
Sütlerinden, etlerinden ve güçlerinden yararlanılan sığır, at, koyun, keçi ve domuz gibi evcil hayvanların, bir yan ürün olarak derilerinden de yararlanılır. Oysa zebra, bizon, fok ve timsah gibi kimi yabanıl hayvanlar yüzyıllardan beri sadece derileri için avlanmışlar, bunun sonucunda türleri tükenmeye yüz tutmuştur. Bugün artık çok sayıda insanın bu hayvanların yaşaması uğruna derilerinden eşya yapılmasına karşı çıkmaları sevindirici bir gelişmedir.
Sığır derileri Arjantin, Avustralya, Brezilya ve ABD gibi ülkelerden gelir. Keçi derileri ise Ortadoğu, Afrika ve Hindistan’ dan sağlanır.
Derinin Hazırlanışı
Memeli hayvanların derisi iki katm andan oluşur: En dıştaki ince üstderi ile bu katmanın altındaki daha kalın ve sert altderi. Bunların altında ise yağlı derialtı dokusu vardır.
Çok sayıda hücre katından oluşan üstderi altderiye yapışıktır ve üzeri kıllarla örtülüdür. Bu kat dericilikte işe yaramadığından temizlenir. Buradan elde edilen kıllar dokuma ve halı üretiminde kullanılır. Dericilikte kullanılan bölüm kalın, lifsi bağdokudan oluşan altderidir. Yeni yüzülmüş deri ağırlığının dörtte üçü su, dörtte biri protein içerir. Proteinin yaklaşık dörtte üçü ise, derinin kısa zamanda çürümesine yol açan, kollajen adı verilen ve bağdokunun hücrelerarası ana dokusunu oluşturan jelatinimsi bir maddedir. Derinin sepileme işleminden önce bozulmadan depolarda bekletilebilmesi için suyunun alınması gerekir. Bu, havayla kurutma, yaş ya da kuru tuzlama biçiminde olur.
Deriler işlenmek için tabakhaneye getirilince, önce ısıtılarak üzerindeki kir, kan gibi maddelerden arındırılır ve yumuşatılır. Ardından kılları gevşetmek, deriyi temizlemek ve yüzeyini pürüzsüzleştirmek amacıyla kireç, sodyum sülfür ve su çözeltisine batırılır. Bu karışım kıl köklerini ve üst tabakayı eriterek, deriden ayrılmalarını sağlar. Üzerinde kalan etler makineyle alınır ve deri yıkanır. Koyun derisi gibi küçük deriler, kireç ve sodyum sülfürden oluşan bir macunla sıvanarak ya da sıcak buhar odasında birkaç saat asılı bekletilerek ayrıca yumuşatılır.
Sepileme
Kalın altderinin sepilenmesinin birçok yolu vardır. Eski zamanlardan beri uygulanan bir yöntem, deriyi belli bitkilerden elde edilen bir sıvıyla işlemektir. Buna bitkisel sepileme ya da tanen sepisi denir. Bitki köklerinden, kabuklarından (meşe) ve tohumlarından elde edilen tanen suda eritilir ve deriye emdirilir. Ayakkabı köselesi, kemer gibi ağır deriler ile ciltçilikte kullanılan hafif derilerin üretiminde değişik sepileme yöntemleri uygulanır. 19. yüzyılda tanen yerine mineral tuzlarıyla sepileme yapılmaya başlandı. Bu yöntemle sepileme tanenle sepilemeden daha kısa zamanda yapılır.
Deri, ayakkabı tabanı yapımında kullanılacaksa, önce fazlalıkları kesilerek düzeltilir; yani geriye sadece dikdörtgen sırt bölümü kalacak biçimde omuz ve karın bölümleri kesilip, ayrılır. Ham deriye daha sonra derece derece artırılan bir sepileme uygulanır. Tanen bir süre sonra, yavaş yavaş içine işlediği kollajeni deriye dönüştürür. Bu işlem kullanılan yönteme göre bir aydan altı aya kadar sürebilir. Sepileme sıvılarından çıktıktan sonra, deri ince bir yağ tabakasıyla kaplanarak, temizlemek amacıyla ovulur, yavaş yavaş kurutulur ve sonra da sertleşmesi ve sağlamlaşması için bir merdaneden geçirilir. Derinin omuz ve karın bölümleri ise, kayış ve ayakkabı astarı gibi küçük parçaların yapımında kullanılmak üzere ayrıca sepilenir.
Diğer bir sepileme yöntemi de mineral ya da krom sepisidir. Bu yöntem buzağı derisi, rugan ve glase denen parlak deri üretiminde kullanılır. Sepilemede en çok kullanılan mineral krom tuzudur. Sepileme sıvısında sadece birkaç saat bekletildikten sonra deri yıkanır, kalan suyun atılması için sıkılır. Eğer deri kalın ya da pürüzlüyse, sadece dıştaki kullanılmak üzere, iki tabakaya ayrılır. Kurutulduktan sonra fıçıda boyama, püskürtme ya da fırçayla boyama yöntemleriyle boyanır; yağlanarak yumuşak, dayanıklı, su geçirmez duruma getirilir. Boyanan ve yağlanan deri kuruması için gerilerek ya da gerilmeden havayla, kimi zaman da özel fırınlarda kurutulur.
Birçok deri türü önce bitkisel daha sonra mineral sepileme uygulanarak ya da aynı işlemler ters sırayla yapılarak elde edilir.
Özel Deri Türleri
Süet genellikle dana ya da oğlak derisinden yapılır. Kadifemsi yüzeyi derinin iç kısmı zımparalanarak hazırlanır.
Rugan, derinin kat kat cilalanarak parlatılması ve fırınlanmasıyla elde edilir.
Cam silmek için kullanılan güderi günümüzde dağkeçisi derisi yerine koyun derisinden yapılır. Güderi yapmak için koyun derisi iki tabakaya ayrılır. İnce dış yüzü tanenle sepilenerek ayakkabı astarı, kitap cildi ve süs eşyası yapımında kullanılır. İç tabaka ise temizlenip yumuşatıldıktan sonra kurutulmadan önce morina ya da başka balık yağları kullanılarak sepilenir ve böylece bildiğimiz güderi elde edilir. Güderinin yoğun lifleri bol su çekmesini sağlar; kuruyken de iyi toz alınır.
Kâğıt yaygınlaşmazdan önce yazı yazmak için kullanılan sert, yarı saydam parşömenler koyun, keçi ve ceylan derisinden, tirşe ise buzağı derisinden yapılırdı. Devletler arasındaki çok önemli sözleşmeler için bugün de çok dayanıklı bir yazı malzemesi olan parşömen kullanılmaktadır.
Türkler'de Dericilik
Türkler’de dericilik İÖ 4. ve 3. yüzyıllarda, hayvancılığa bağlı bir yaşama biçiminin sonucu olarak gelişmiş, giysi, çizme, başlık ve çadır yapımında hep deri kullanılmıştır. Anadolu’ya yerleşen Türkler dericilik zanaatını geliştirdiler. Selçuklular döneminde Kayseri, Diyarbakır, Kastamonu gibi kentler birer dericilik merkezi durumuna geldi. Koşum takımları, yular, eyer üreten saraçlık gelişti. Anadolu’yu Moğollar’ın işgali öteki el sanatlarını olduğu gibi dericiliği de geriletti.
Osmanlı döneminde, Ahilik’in kurucusu Ahi Evran’ın bir debbağ (sepici) olması nedeniyle dericilik yeniden belli başlı zanaatlardan biri durumuna geldi.
Türkiye’nin önde gelen deri üretim merkezi Kazlıçeşme’nin temeli II. Mehmed (Fatih) zamanında atıldı. Fatih Yedikule’de ordunun deri gereksinimini sağlamak üzere 33 mezbaha ve 360 tabakhane yaptırmıştı. Burada üretilen deriyi işlemek üzere de Saraçhane kurulmuştu. Osmanlı dericiliği 18. yüzyılda çok ilerlemişti. Gene de dericilik yakın zamana kadar geleneksel yöntemlerle, küçük işletme birimleri ya da ev işletmeleri düzeyinde, iç tüketime yönelik olarak sürdü. 1812’de Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası kurulduktan sonra deri giyim eşyası sanayisinde bir gelişme görüldü. Ne var ki, tam da bu sıralarda Avrupa’da teknolojinin gelişmesi, Türkiye’de ise yeni yöntemlerin zamanında uygulanamaması bu alanda gerilemeye yol açtı. Bugün ise deri ürünleri çok nitelikli olmakla birlikte, kırsal alanda hayvan kesiminin ilkelliği ve düzensizliği yüzünden dericilik istenilen verimlilikte değildir.