Devlet Başkanı
Devlet Başkanı devleti temsil eden kişidir. Devlet başkanlarının kral ya da kraliçe, şah, cumhurbaşkanı, başkan gibi farklı konum ve unvanları olabilir.
Devlet başkanlığı oluşma biçimine bağlı olarak iki ana grupta incelenebilir. Bunlardan birincisi mutlak monarşi ya da meşruti m onarşilerde görülen biçimiyle devlet başkanlığı kurumudur. İkincisi ise devlet başkanmm halk ya da parlamento tarafından seçilerek işbaşına geldiği sistemdir.
Monarşilerde Devlet Başkanlığı
Mutlak monarşi ya da krallıklar döneminde hükümdarlar yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendilerinde toplar ve herhangi bir kuruma ya da kişiye karşı sorumlu olmazlardı. Devlet başkanlığı kavramı, hükümdarın yetkilerinin kısıtlandığı, yavaş yavaş meclislere devredildiği, yani meşruti monarşilere geçildiği daha sonraki dönemlerde ortaya çıkmıştır. Bu ülkelerin hükümdarları giderek yetkilerini yitirmişler ve günümüzde İngiltere, İspanya, İskandinav ülkeleri gibi bazı Avrupa ülkelerinde krallık yalnızca geleneksel bir kurum olarak korunmuştur. Genel olarak monarşilerde devlet başkanı işbaşına seçimle gelmez; devlet başkanlığı kral ya da kraliçeden oğluna ya da kızına veraset yoluyla aktarılır. Bunların cezai ya da siyasal sorumlulukları yoktur. Yani yetkilerine dayanarak yürüttükleri uygulamalarından ötürü kimseye hesap vermek zorunda değillerdir. Mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçişte, parlamento ve parlamentoya sorumlu olan yürütme organının (hükümet) ortaya çıkmasıyla kralın yetkileri sembolik bir hale gelmiştir. Çağdaş demokrasinin, “sorumlu olmayan yetkili de olamaz” ilkesi gereği yürütme yetkisi hükümetlere geçmiştir.
Batı ülkeleri için sembolik bir anlamı olan krallık, bazı Asya ülkelerinde geniş ve önemli yetkilere sahip bir kurum olma özelliğini korumuştur. Devlet başkanı olan hükümdarlar yasama, yürütme ve yargı güçlerini kendilerinde toplayarak İran Şahlığı ya da Suudi Arabistan Krallığında olduğu gibi, diktatörlük benzeri yetkilere sahip olmuşlardır.
Cumhuriyetlerde Devlet Başkanlığı
Halkın kendi yöneticilerini, temsilcilerini seçtiği günümüz cumhuriyetlerinde devlet başkanlığı da seçime dayanır. Bu ülkelerde devlet başkanı ya en tipik örneğini ABD’de gördüğümüz gibi doğrudan halk tarafından ya da halkın seçtiği temsilcilerin oluşturduğu meclis tarafından seçilir.
Başkanlık sistemi olarak anılan ABD uygulamasında başkan devletin ve yürütmenin başıdır. Cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık görev ve yetkileri bir tek kişide, başkanda toplanmıştır. Meclisler üzerinde herhangi bir yetkisi olmadığı gibi, kendisi de parlamentoya karşı sorumlu değildir. Meclislerden bağımsız olarak yürütme yetkisinin kesin sahibidir. Bazı Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde de görülen başkanlık-sisteminin ABD dışındaki bu uygulamaları çok başarılı olmamış ve zaman zaman baskıcı yönetimlere dönüşmüştür. Türkiye, İtalya, Almanya Federal Cumhuriyeti’nde olduğu gibi parlamenter sisteme sahip, devlet başkanlığı ile başbakanlığın tek kişide toplanmadığı ve devlet başkanım parlamentonun seçtiği ülkelerde, devlet başkanı cumhurbaşkanı adını alır. Cumhurbaşkanlarının görev ve yetkileri genellikle semboliktir. Cumhurbaşkanı oldukları dönem içinde yetkileri içindeki uygulamalarından dolayı sorumlu tutulamazlar. Yani parlamentoya karşı sorumlulukları yoktur. Ama, gene “sorumlu olmayan yetkili de olamaz” kuralına uygun olarak, kendi başlarına yürütme görevini ilgilendiren işlemleri yapamazlar. Bu işlemlere karışabilmeleri ilgili bakan ya da başbakanın katılması ve sorumluluğu üstlenmesi koşuluna bağlıdır.
Bir de Fransa’da olduğu gibi, devlet başkanının doğrudan halkoyuyla seçildiği, ama yürütme gücünün başbakan ile cumhurbaşkanı arasında paylaşıldığı karma bir sistem vardır. Buna “yarı başkanlık sistemi” ya da “yarı parlamenter sistem” adı verilmiştir. Burada devlet başkanının yetkileri parlamenter sistemdekine oranla artırılmış, yürütmenin karar alma sürecine karışması sağlanmıştır.
Ayrıca, devlet başkanı makamının oluşturulmadığı bazı ülkelerde, meclis başkanı devlet başkanının görev ve yetkilerini de üstlenir. Örneğin, SSCB Yüksek Sovyeti ve Prezidyumu başkanı ile İsviçre’de Federal Meclis başkanı devlet başkanı olarak da görev yaparlar. Türkiye’de de Mustafa Kemal 1921-23 döneminde hem Büyük Millet Meclisi başkanı, hem de devlet başkanıydı. Ama cumhuriyetin ilanından sonra cumhurbaşkanlığı kurumu ortaya çıkmıştır.
Demokratik Olmayan Yönetimler
Çağımızda, devlet başkanı olmanın başka bir biçimine de sıkça rastlanmaktadır. Askeri darbeler ya da iç savaşlar sonunda zor kullanarak yönetimi ele geçiren kesimin önderi, tüm yetkileri ve devlet başkanlığı görevini de üstlenmektedir. Bunlar çağdaş diktatörlerdir. Zor kullanarak yönetime geldikten sonra da yasal düzenlemeler yaparak, devlet ve ülke içindeki konumlarını yasallaştırırlar. Yasama, yürütme ve hatta yargı gücünü tek elde toplamasalar bile, doğrudan denetimleri altında tutarlar. Şili’den Pinochet, İspanya’dan Franco ve Afrika’daki bazı ülke başkanları böyle devlet başkanlarına örnektir