Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Diş hekimliği

  • Okunma : 905

Diş hekimliğiSağlık bilimlerinin, diş ve ağız dokularının hastalıklarını önleme, teşhis ve tedavisini, eksik dişleri ve ağız dokularını yenilemeyi konu alan dalı. Bir diş hekimi, ağız dokularının tümü konusunda tam bilgilidir ve bu dokularda gelişen sorunları anlar,teşhis eder.Yalnızca ağızla ilgili sorunlara tıbbi ve cerrahi tedavi uygulamakla kalmayıp, ilk olarak ağızdaki bazı değişikliklerle farkedilebilen sistem hastalıklarının teşhisinde tıp hekimlerine yardımcı olur.

Not: Diş budak cinsinin Kuzey Amerika'da çok yaygın olan türü akdiş budak'ın (F. americana; üstte) boyu 25 m'yi bulur. Erkek organlı ve dişi organlı çiçekleri vardır (çiçekler ağacın resmi altında gösterilmiştir). Bileşik yaprakları (en sağda) genelde yedi yaprakçıklıdır. Kanatsı meyvesi 2,5-5 cm uzunluğundadır. Çiçekli diş budak ya da kudretmacunu diş budağı (F.ornus, ortada sağda) türünün boyu ve genişliği yaklaşık 10 m'dir, güzel görünümlü iki eşeyli çiçekleri vardır (ortada). Cinsin örnek türü dişbudağın (F.excelsius; altta) boyu 40 m'yi bulabilir: Avrupa'nın en yaygın ağaçlarındandır.

DİŞ HEKİMLİĞİ TARİHÇESİ

Ağız hastalıkları, tarihin başlangıcından bu yana insanlar için sorun olmuştur: Günümüzden 25 000 yıl önce yaşamış olan Cro-Magnon insanı kafataslarında diş çürümesi izlerine rastlanmıştır. Ağız hastalıklarından söz edilen ilk kayıtsa, diş çürümesinin nedeni olarak "diş kurtları'nı tanımlayan bir Sümer metnidir (İ.Ö. 5000). Çinlilerin İ.Ö. 2700 dolaylarında, diş çürümesinden kaynaklanan ağrıları dindirmek için akupunktur uyguladıkları yolunda tarihsel kanıtlar da vardır.

Günümüze kalan eski Mısır papirüslerinden Eberus papirüsü, (İ.Ö. 700-1500 arasında yazılmıştır) İ.Ö. 3700'e kadar uzanan bilgiler içermekte, çeşitli tıp uygulamalarının yanı sıra diş hastalıklarından da söz etmektedir. Ayrıca "dişlerde zonklayarak ağrıyan ban ağacı tohumu biçimindeki şişkinliklerde", zeytinyağı, hurma, soğan, fasulye ve yeşil kurşun (piromorfit ya da kurşun klorür fosfat) maddelerinin karıştırılmasıyla hazırlanacak bir ilacın tarifini içermektedir. Uzmanların İ.Ö. 2900-İ.Ö. 2750 arasında yaşadığını tahmin ettikleri bir Mısırlı iskeletinin alt çene kemiğinde, apse yapmış bir dişin içini boşaltmak için açılmış olduğu düşünülen iki delik belirlenmiştir.

İlk diş hekimliği, daha çok genel tıp uygulamasının bir parçası olarak uygulanıyordu: İ.Ö. V. yy'da eski Yunan tarihçisi Heredotos, "Mısır'da tıp, ayırmayı öngören bir plan uyarınca uygulanmaktadır; her hekim tek bir hastalığı tedavi eder; fazlasına bakmaz... bazıları göz hastalıklarını, bazıları baştaki hastalıkları, bazıları da de diş hastalıklarını tedavi eder" diye yazmıştı.

Hasta dişin çekilmesi anlayışını, İ.Ö. 1300 - İ.Ö. 1200 arasında yaşadığı sanılan eski Yunan hekimi Asklepios'un ortaya koyduğu düşünülmektedir. Daha sonra (İ.Ö. 500-İ.Ö. 300), Hippokrates ile Aristoteles kitaplarında, dişleri ve ağız kokularını tedavi için uygulanacak merhemlerden ve kızgın telle dağlamalardan, ayrıca diş çekiminden ve çene çıkıklarını sabitleştirmek ya da sallanan dişleri tespit etmek için tel kullanılmasından söz etmişlerdir.

Romalı ünlü tıp yazarı Celsus (İ.Ö. 100), kitaplarında, kanayan dişetleri ve ağız boşluğu yaraları da dahil ağız hastalıklarıyla ve dişlerin uyuşturucu içeren yumuşatıcılar ve büzücüler gibi ilaçlarla tedavisiyle ilgili bilgiler vermiştir. Arap hekimleri de diş temizliğine büyük önem vermişler, dişleri "ovmak" için çeşitli yöntemler ve özel olarak bu işi görmek için tasarlanmış araç-gereç tarifleri vermişlerdir. Bir ucu dövülerek yumuşatılmış küçük bir parlatma çomağını (misvak) "diş fırçası" gibi kullanan Araplar, dişlerini gargaralar ve diş tozlarıyla temizliyorlardı.

Orta Çağ boyunca Avrupa'da diş hekimliği, hekimlerin ya da cerrahların hastanın evine kadar giderek varlıklı kimselere verdikleri bir hizmet oldu. Havanın dişteki kovuğa girerek verdiği rahatsızlığı bir süre için önlemek amacıyla, yumuşak dolgu malzemeleri kullanılıyordu. Daha yoksul kimseler için diş hekimliği, bu zanaatı kendi kendine öğrenmiş gezgin kişilerin, küçük bir ücret karşılığında diş çektikleri pazar yerlerinde uygulanıyordu. Orta Çağ'dan 1700 yıllarının başlarına kadar diş tedavisi, "berber- cerrahlar" diye adlandırılan kişiler tarafından uygulandı. Ellerinden her türlü iş gelen bu kişiler yalnızca diş çekip küçük cerrahi işler yapmakla kalmıyor, saç kesiyor, sülükle kan alıyor, ölüleri tahnit ediyorlardı.

1400 yıllarından kalma İtalyan metinlerinde diş dolgu malzemesi olarak altın varak kullanılmasından söz edilmektedir. Daha sonra, Fransızlar, çürüğün çıkarılmasından sonra dişi onarmak için kullanılan yumuşak kurşun dolgular kullanmışlardı. Pierre Fauchard (1678-1761), adlı Fransız cerrahı, "modern diş hekimliğinin kurucusu" sayılmaktadır. Fauchard, Cerrah Dişçi, Diş Üstüne İnceleme adlı kitabında, ağız anatomisini ve işlemini, ağız hastalıklarının belirtilerini, çürüğün çıkarılması ve dişin onarımı için uygulanacak cerrahi yöntemleri, dişeti hastalığını, eksik dişin yerine takılmasını ve diş aktarımını anlatmıştır. Fauchard'ın kitabını, bu mesleğe ilişkin bilgileri Avrupa'ya yaymayı sürdüren başka kitaplar izlemiştir. Bunların en ünlülerinden ikisi, (İnsan Dişlerinin Doğal Tarihi, 1771; Diş Hastalıkları Üstüne Pratik Kitapçık, 1778), İngiliz ordusu genel cerrahlarından John Hunter tarafından yazılmıştır.

1700 yıllarında diş hekimleri, özellikle hasta dişlerin çekilmesi ve yapay diş takma konularında ustalaşmışlar (Ceorge Washington'un ağzında tahtadan yapılmış bir sıra takma diş vardı) ve 1800 yıllarının ortalarına kadar, takma dişlerin usta el zanaatçıları tarafından tek tek yapılması sürdürülmüştür. Genellikle altın, gümüş ve fildişinden yapılan bu dişler çok pahalı olduklarından yalnızca varlıklı sınıf tarafından kullanılmışlar, 1851 'de bazı tropikal bitkilerin özsularının vülkanize kauçuk biçiminde sertleştirilmesi işlemi bulununca, bu yeni malzemenin, hastanın ağız modeline uygun bir biçimde kalıba dökülebilmesi, daha az pahalı olan porselen takma diş yapma olanağını doğurmuştur. Daha sonra, takma diş yapımında kauçuk ve porselen kullanımının yerini, akrilik plastik almış, 1844'te Connecticutlı ¡diş hekimi Dr. Horace Wells, bir panayırda diazot monoksit (güldürücü gaz) soluyan insanlarda oluşan tepkiyi gözlemledikten sonra, diş tedavisi sırasında hastalarına diazot monoksit solutarak, anesteziyi başlatmıştır (daha sonra solunum anestezisi, tıp çevreleri tarafından değiştirilerek, standart olarak uygulanan bir cerrahi işlem haline geldi).

ABD'li Greene Vardiman Black (1831-1915), ayakla döndürülen bir düzenek tasarlayarak, diş hekiminin matkabını kullanırken ellerinin serbest kalmasını sağlamış, biyoloji ilkelerine ve mikroskop değerlendirmelerine dayanan modern diş doldurma teknikleri geliştirmiştir. Aynı zamanda dişlerin üstünde bakterilerin oluşturduğu sımsıkı yapışmış bir tabaka bulunduğunu gözleyip, diş çürükleri ile diş destek dokusu hastalığına bakterilerin yol açtığını öne sürmüş, ama kuramı, 1960 yıllarına kadar bilimsel kanıtlarla doğrulanamamıştır.

GÜNÜMÜZDE DİŞ HEKİMLİĞİ UYGULAMASI

Çağdaş diş hekimliği uygulamasını, eski zamanların gezgin "berber-cerrahları" görseler, herhalde bambaşka bir işle uğraşıldığını düşünürlerdi. Diş çürükleri günümüzde de geçmiştekinden farksızdırlar ama, diş hekimliği diş hastalıklarının teşhisinde, çürüğü çıkarmada ve dişi onarmada çeşitli klinik yöntemlerden ve röntgen tekniklerinden yararlanmaktadır. Sinir iletisini kesmek ve çalışılan bölgedeki doku ve dişlerin duyarsızlaşmasını sağlamak için, ağzın özel bölgelerine iğneyle yerel anestezi maddeleri, genellikle de ksilokain ya da türevleri verilmektedir. Dakikada 300 000 devirden yüksek hızlarda dönen, çok hızlı matkaplar, diş çürüğünü en az rahatsızlık vererek çıkarmaktadır. Matkabın ucunda bulunan su spreyi, üstünde çalışılan bölgenin temiz kalmasını sağlamakta ve dişin içindeki sinirlerin aşırı ısınmasını önlemektedir.

Dolgular: İlk olarak 1800 yıllarının başlarında Avrupa'da bulunan, çok kullanışlı bir dolgu maddesi olan gümüş malgama (ya da ama/gam) hâlâ büyük ölçüde kullanılmaktadır. Gümüş malgamayı oluşturan maddeler (gümüş, çinko, cıva) karıştırıldıktan sonra, karışım yavaşça sertleşir. Yumuşak durumda olduğu başlangıç evresinde, çürüğün çıkarılmasıyla oluşan kovuğa yerleştirilir. Malgama sertleşirken, dişin düzgün çevresi, yeniden yapılandırmak için perdahlanır. Plastik polimerlerden yapılmış yeni dolgu maddeleri de gün geçtikçe daha geniş ölçüde kullanılmaktadır. Eskiden yalnızca ağzın ön bölümündeki baskı etkisinde kalmayan alanlarda kullanılan bu maddeler, günümüzde arkadaki çiğneme bölgelerinde de kullanılmaktadır. Metal dolgu gereçlerine üstün yanları, renklerinin, çevrelerindeki dişin rengine uyması ve kemik dokusuna kimyasal olarak yapışmalarıdır. Süregelmekte olan teknolojik ilerlemeler, dişlerin hastalanmamış bölümleri korunurken, çürümeye başlamış dişlerin estetik yeniden yapılanmasını gün geçtikçe ilerletmektedir.

Diş onarımı: Dişlerin onarılmasında, yani yeniden yapılandırılmasında altın ve porselen kullanılmaktadır. Bu yeniden yapılandırmalarda dişin içinde bir oyuk açmak, ondan baskıyla bir model alarak "pozitif" bir alçı kalıp hazırlamak için bir dizi teknikten yararlanılır. Alınan, kalıp, balmumundan hazırlanmış ikinci bir kalıp yapmak için kullanılır. Erimiş onarım maddesi, bu ikinci kalıp içindeki balmumunun yerini kaplar ve sonuçta ortaya çıkan yeni yapı, bir diş yapıştırıcısıyla kovuğa iyice bağlanır.

Bilgisayar destekli teknolojideki yeni ilerlemeler, günümüzde altın ve seramik onarım maddeleri üretilmesini sağlamıştır. Çürüğün dişten çıkarılmasından sonra, bir video tarayıcı,dişte oluşan boşluğun anatomik ayrıntılarını kaydeder. Bu bilgi elektronik olarak bir kalıp makinesine iletilir; sonra bu makine, kovuğa oturtulacak yeni yapıyı üretir.

Diş çürüğü: Son yirmi yıl içinde diş çürüklerinin görülme sıklığında, özellikle Batı ülkelerinde önemli azalmalar olmuştur. Bunun başlıca nedenleri, 1960 yıllarından başlayarak, koruyucu diş hekimliğinde yeni yaklaşımlar uygulanmaya başlanmasıdır. Söz konusu yaklaşımların en etkililerinden biri, flüorürün doğrudan doğruya dişlerin üstüne diş macunları ve jellerle, uygulaması, beslenme düzenine katılması ve sudaki oranının artırılmasıdır. Ne var ki, içme sularındaki flüorürün artırılması, üstünde tartışılan bir yöntemdir. Bazı uzmanlar sudaki artan miktarda flüorürün sağlıkla ilgili bazı yan etkilere yol açacağını ileri sürmektedirler. Bununla birlikte, söz konusu yan etkiler bir yana flüorür kullanılımının artırılması, yapılan bir araştırmaya göre ABD'de 1970 ve 1980 yıllarında erişkinler ile genç erişkinlerde diş çürüklerinin % 50 azalmasını sağlamış, 1970- 1980 arasında da dişlerinde çürük bulunmayan çocukların oranı % 30'dan, % 50'ye yükselmiştir. Çocukların dişlerinde çürümeye yatkın çizilerin içine akıtılan plastik bir gereç olan diş yalıtıcılarının kullanılması da, erişkinlerdeki diş çürüklerinin sıklığında azalma olmasına yardım etmiştir. Diş çürüğü hâlâ önemli bir sorun olmakla birlikte, diş çürüklerindeki azalma, diş hekimliği mesleğinin etkinlik alanını genişleterek, ağız sağlığına ve ağız hastalıklarının öbür yanlarına daha çok eğilme olanağını sağlamıştır.

GELECEKTE DİŞ HEKİMLİĞİ

Biyoteknik ilerlemeler, geleceğin diş bakımında önemli bir ilerleme sağlayacaktır. Dişi yeniden yapılandıracak ve onaracak daha iyi maddelerin geliştirilmesi, diş hekimliğine daha erken ve daha kesin teşhis ve daha az masraflı, daha iyi bir tedavi olanağı sağlamayı sürdürecektir. Sözgelimi, yakın dönemde hücrenin ilk iltihap ürünlerinin niteliklerinin saptanması ve çeşitli kimyasal büyüme etkenlerinin arıtılması, ağız dokularında yıkıma neden olan enfeksiyon hastalıklarının ilerlemesini durdurmaya, aynı zamanda da yitik dokunun kendini yenilemesine olanak sağlayacaktır. Özel ağız bakterilerinin biyoteknik tahlillerinden, magnetik rezonans ve bilgisayar destekli görüntülü teknolojiye kadar uzanan teşhis teknikleri, ağız ve diş hastalıklarını daha kesin ve daha erken saptama olanağı verecektir. Hastalıklı küçük doku alanlarını yok eden ya da yıkılmış diş yapılarını kaynaştıran lazer teknolojisinin de çok kısa sürede yaygınlaşması beklenmektedir.

Geleneksel olarak, diş hekimleri bireysel muayenehanelerinin çevresinde, birbirlerinden bağımsız çalışmışlardır. Ama bilgi ve teknoloji genişledikçe, diş hekimlerinin, uzmanlaşmanın ve pahalı donanımların bölüşülmesi için ortaklık ya da grup düzenlemelerine girmeleri yolunda artan bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Bu düzenlemeler aynı zamanda olanakların ve yardımcı personelin daha etkin biçimde kullanılmasına olanak sağlayacaktır. Kanser hastalıklarında ilaç tedavisinden, organ ve kemik aktarımından ya da bağışıklık yetmezliği hastalıklarından kaynaklanan enfeksiyonlara direnci bozulmuş hastalar bakımından diş tedavisinin önemi, diş hekimlerini tıp çevresine girmeye yöneltmiştir ve günümüzde özellikle Batı ülkelerinde tıp kliniklerinde ve hastanelerinde özel bakım veren diş hekimlerine gün geçtikçe daha çok rastlanmaktadır.