Gordion
Gordion, eskiçağda Anadolu’da kurulmuş olan Frigya Krallığının başkentidir ve adını bu devletin kralı Gordios’tan almıştır. Günlük konuşmalarda karmaşık, çözümü güç işler için sık sık kullanılan “kördüğüm” deyiminin Gordion ile ilgili bir söylenceden kaynaklandığı da ileri sürülür. Doğu seferi sırasında bir kış boyunca Gordion’da kalan Büyük İskender’e ilişkin olarak anlatılan bu söylence “Gordion düğümü” deyiminin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Söylenceye göre kente giren Büyük İskender’e kente adını veren Kral Gordios’un arabası gösterilir. Arabanın okuna boyunduruk çok karmaşık bir düğümle bağlanmıştır. Büyük İskender’e bu düğümü çözenin Asya’nın fatihi olacağı söylenir. Bunun üzerine Büyük İskender düğümü bir kılıç darbesiyle keserek arabanın boyunduruğunu okundan ayırır. Bundan ötürü değişik ve beklenmedik çözümler gerektiren durumlar “Gordion düğümü” ya da “kördüğüm” diye nitelenir.
Gordion’da ilk yerleşmeler İÖ 3000 yıllarında başlamış, kent Asurlular ve Hititler döneminde de önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Kentin kalıntıları bugünkü Eskişehir-Ankara karayolu üzerinde Sakarya ve Porsuk ırmaklarının birleştiği yerin yakınında. Polatlı ilçesinin Yassıhöyük köyündedir.
Frigya uygarlığının en önemli kalıntılarının bulunduğu Gordion’da, ilk kez 1901’de Alman arkeologlar Gustav ve Alfred Korte kardeşler kazılar yapmaya başladılar. Kazı çalışmaları günümüzde de sürmektedir. Buluntulardan anlaşıldığına göre Gordion, en parlak dönemini İÖ 8. yüzyılda yaşadı. İÖ 7. yüzyılın başında Frigya Devleti’ne son veren Kimmerler’ce işgal edilen kent yakılıp yıkıldı. Daha sonra bölgeye egemen olan Lidyalılar’ca yeniden kurulan Gordion sırasıyla Persler’in ve Büyük İskender’in eline geçti. Kentin, Ege kıyılarında Efes’ten başlayıp Frigya topraklarından geçerek Mezopotamya’ya kadar uzanan Kral Yolu üzerinde bulunması onun uzun bir dönem hem ticaret, hem de askerlik bakımından önemini korumasını sağladı. İÖ 189’da Roma egemenliğine giren Gordion bu tarihten sonra önemini yitirdi.
Gordion, yıllarca aynı yerde, yıkılan kerpiç ev ve duvarların üzerine yeni yapıların kurulmasıyla oluşmuş 350 x 500 metre boyutunda bir höyük durumundadır. Dokuz metrelik bölümü günümüze kadar ulaşan kentin güneydoğusundaki anıtsal kapı en önemli kalıntıdır. İÖ 8. yüzyıla tarihlenen bu kapıdan dokuz metre genişliğinde 23 metre uzunluğunda bir koridorla kente ulaşılırdı. Kapının iki yanında yer alan kulelerin avlusu silah deposu olarak kullanılırdı. Ayrıca avluda kralın özel koruma birliklerinin kaldığı ahşap evler vardı.
Gordion’un merkezinde saray yer alıyordu. Saray yapılarını, halkın oturduğu evlerin bulunduğu bölümden kerpiç bir duvar ayırıyordu. Saray, ortasında sabit bir ocak bulunan dikdörtgen biçiminde bir oda olan megaronlardan oluşmaktaydı. Damları, önceleri kamış ve sazla örüldükten sonra üstüne yayılan toprakla kapatılırken İÖ 6. yüzyıldan sonra damları örtmek için pişirilmiş topraktan yapılan kiremitler kullanılmaya başlandı. Yapıların duvarlarının dış yüzleri kabartmalı toprak levhalarla bezenirdi. Kapının hemen girişinde tabanı çakıltaşından yapılmış mozaikle kaplı bir megaron bulunuyordu. Ondan sonraki megaronun tabanı da kırmızı, mavi ve yeşil çakıltaşından yapılmış mozaikle bezenmişti. Bunlar günümüze ulaşabilen en eski mozaik örnekleri sayılır. Girişteki bu iki megaronun karşısında iki megaron daha vardı. Bunlardan en büyüğü, arkeologların “Megaron 3” diye adlandırdığı yapıdır. Gordion’ un en büyük yapısı olan bu megaron yaklaşık 18 x 30 metre boyutlarındadır. Yapı, tabanın altında bulunan kalaslarla iki sıra ahşap direk üzerine oturtulmuştur. Megaron tek katlı yüksek bir salon, yanları ise iki katlı ahşap galerilerden oluşur. Burasının bir tapınak olduğu sanılmaktadır. Ayrıca höyükte sarayın günlük işlerinin görüldüğü birçok yapı daha vardır.
Gordion’un çevresinde İÖ 8. yüzyılın son döneminden kalma pek çok tümülüs vardır. Tümülüs, bir mezarın üzerine toprak yığarak oluşturulan tümsektir. Bu tümülüslerin en büyüğü yaklaşık 300 metre çaplı, aşınmasına karşın günümüzde 53 metreye ulaşan yüksekliğiyle etkileyici bir görünümdedir. Bu tümülüs Lidya tümülüsünden sonra eskiçağın ikinci büyük tümülüsüdür. Frigler ölülerini, dikdörtgen biçiminde kazılmış ahşap mezar odalarına gömerlerdi. Sonradan mezarın üstü iri taşlarla, toprak ya da kille tümüyle örtülürdü. Bu mezarlar günümüzde açıldığında çıkan ahşap yapının çok iyi korunmuş olduğu görülmektedir. Büyük tümülüste, bir yatak üzerinde yaklaşık altmış yaşlarında ölmüş, boyu 1,59 metre olan bir erkek iskeleti bulunmuştur. Mezar odasında ölüyle ilgili çok sayıda eşya vardır. Bu eşyalar arasında dokuz masa, iki paravan, üç büyük bronz kazan ve 166 tane küçük bronz kap ile 145 çengelliiğne bulunmaktadır. Bu tümülüsün Kral Midas’ın mezarı olduğu sanılmaktadır.
Gordion’da bulunan tarihi eserler, buradaki yerel müzede ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.