Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

İntihar

  • Okunma : 857

İntihar, Kişinin kendi iradesiyle yaşamına son vermesi. Kişinin kendini silahla vurması, vb. intihar biçimleri dolaysız, kendini korumak için gerekli önlemleri almamak, vb. intihar biçimleriyse dolaylıdır. Araştırmacılar, bazı dolaylı intiharların adam öldürme-intihar biçimini bile aldığını saptamışlardır. Bu tür intiharda, intiharı seçen kişi, genellikle bu işi kendisi yapamadığı ya da bu işi kendisi yaparsa ahlâk, din kurallarına, vb. uygun olmayacağını, oysa başka birinin kendisini öldürmesinin bu sakıncaları ortadan kaldıracağını düşündüğü için, başkası (kiralık katil, vb.) tarafından öldürülmesini düzenler.

Toplumlara göre farklılıklar. XIX. yy'da toplum araştırmacıları genellikle intiharı bir "uygarlık hastalığı" sayıyor, intiharların çağdaş toplumlarda artmakta olduğunu, daha ilkel toplumlardaysa bulunmadığını düşünüyorlardı. Günümüzdeyse antropologlar, intiharların hemen her toplumda görüldüğü, buna karşılık intihar oranlarının bir toplumdan öbürüne büyük ölçüde değiştiği konusunda görüş birliğine varmışlardır. Bazı kültürlerde, özellikle Japonya'da, geleneksel değerler bazı durumlarda intiharı özendirmiştir: Hara-kiri (seppuku da denir), geleneksel olarak, son derece değer verilen bir intihar biçimidir ve genellikle bir ihanet, yenilgi ya da başarısızlık sonucunda, utanç verici bir duruma düşmemek için yapılmış, yakın dönemde bile örnekleri görülmüştür.

İntihar konusunda çözümlemeler yapan araştırmacılar, bazı kişilerin doğuştan ruhsal çöküntüye (depresyon), bunun sonucu olarak da intihara daha eğilimli olabileceklerini öne sürmüşlerdir; bununla birlikte, söz konusu çözümlemeciler bile kültür, kişilik ve bireysel durumun intihar eğilimi üstünde önemli etkileri olduğunu kabul etmişlerdir. Çeşitli toplumlar ve altkümelerde, resmî intihar oranlarının neden bu kadar büyük farklılıklar gösterdiğini, bu tür etkenler açıklamaya yardımcı olur. Avrupa için kesin olmayan 1984 verileri, İngiltere'de 100 000 kişiden 17,9 kişinin, oysa Danimarka'da 100 000 kişiden 57,5 kişinin intihar ettiğini ortaya koymuştur.

İstatistiklerle ilgili sorunlar. Resmî intihar oranlarını belirlemek için kullanılan farklı yöntemler üzerinde yapılan incelemeler, intihar oranındaki değişikliklerin, istatistik verilerin toplanma yönteminden ileri geldiğini göstermektedir. Bir başka etken de, bir toplumda intiharın herhangi bir nedenle manevi yönden suçlanma|-jsıdır.Sözgelimi,katolikJdininin intiharı bir günah olarak görmesi, intihar eden kişilere hıristiyan gömme töreni yapılmasını yasaklaması nedeniyle, katolik toplumlarda intihar oranı düşük olma yönündedir. Buna karşılık, intihar karşısındaki tutumun farklı olduğu Kuzey Avrupa protestan toplumlarının çoğunda, intihar oranları daha yüksek olma yönündedir.

İNTİHAR ÇEŞİTLERİ

Batı toplumlarında, açıkça birbirinden farklı birkaç intihar çeşidi görülür. Bunların en yaygın olanlarından biri kaza intiharıdır: Kaza görünümü taşıyan, buna karşılık kurbanın kendisini öldüren harekete başvurarak ölmeye niyetli olup olmadığı ya da bütün bu hareketi önceden tasarlayıp tasarlamadığı sorusunu akla getiren ölümler. Sinema yıldızı Marilyn Monroe'nun 1962'deki ölümü, bunun ünlü örneklerinden biridir. Yapılan otopside, yıldızın ölümüne aşırı dozda barbitüratalımının neden olduğu belirlenmiş, ama araştırmacılar Monroe'nun öldürücü dozu kendi isteği ile alıp almadığı konusunda bir karara varamamışlardır. Soru, barbitüratları (barbitürik asit türevleri) alan kişilerin bazen kaç tane hap içtiklerini bilmeyecek kadar sersemlemiş bir duruma gelmeleri olgusu üstünde toplanmaktadır: Söz konusu kişiler, tehlikeli duruma gelen dozajın bilincinde olmayabilirler. Çok daha yaygın bir durum da, alkol gibi başka bazı ilaçlarla birlikte alındığında, öldürücü aşırı doz riskinin son derece artabileceğinin bilinmemesidir.

Bir başka intihar biçimi, kaçış intiharıdır. İntihar eden kişilerin arkalarında bırakmış oldukları günceler, mektuplar, vb. düşüncelerini içeren kanıtlar, bu kişilerin ölümlerini yaygın olarak "bir başka dünyaya göçmek", "Tanrı'nın yanına gitmek" ya da basit olarak "bu dünyadan kaçmak" olarak düşündüklerini ortaya koymaktadır. Araştırmacılar, intihar mektuplarının aşağı yukarı tümünün, yazanların öldüklerinden sonra olup bitenlere tanık olabileceklerine inanır bir ruh haliyle kaleme alındığını belirlemişlerdir. Bu da, söz konusu kişilerin intihar ettikleri zaman başka bir biçimde ya da başka bir dünyada yaşıyor olacaklarına inandıklarını düşündürmektedir.

İntikam intiharı, bir başka önemli intihar çeşididir, intihar mektupları çoğunlukla, "Yaptığına pişman olursun, herhalde," hattâ "Her şey senin suçun!" gibi sözler içermektedir. Mektubu yazanlar, ölümlerinden başka bir kişinin (ya da kişilerin) suçluluk ve sorumluluk duymasını amaç almışlardır. İntikam intiharlarında, üçüncü kişilerin intihardan' "sorumlu" kişiyi suçlamasının ve "kurban"a sempati beslemeye zorlamasının, suçlanan hedef kişinin bir kat daha suçluluk duygusu uyandırması da hesaba katılmıştır. Bu tür öç alma biçimi, birçok olayda, görünüşe göre işe yaramaktadır. Araştırmalar, intihar eden hastalarla uğraşan ruh hekimlerinin bile, hastalar kendilerini öldürdükleri zaman çoğunlukla suçluluk duyduklarını göstermiştir. Kuşkusuz, anneler, babalar, sevgililer ve intihar kurbanlarının başka yakınları, bu duyguları çok daha güçlü duymaktadırlar.

AÇIKLAYICI KURAMLAR

Araştırmacılar, intihar nedenlerini açıklamak çabasıyla bazı kuramlar geliştirmişlerdir. Ruhbilimcilerin kuramları, kişiliğe ve bilişsel etkenlere, toplumbilimcilerin kuramlarıysa, toplumsal ve kültürel etkenlere ağırlık vermektedir.

Kişilik kuramı. Ruhbilimin intihar kuramlarının başlıcalarından biri, kişilik kuramıdır. Kişilik kuramı, intiharı, intihar eden kişi ile başkaları arasındaki farklar temelinde açıklamaya çaba gösterir. Güdülenme en sık değinilen farklılık, ruhsal çöküntüden kaçma isteğiyse, en sık öne sürülen güdülenmedir. Gerçekten de birçok inceleme, intihar eden kişiler arasında ruhsal çöküntünün son derece yaygın olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, ruhsal çöküntünün, kişinin dışındaki olaylardan, özellikle de yalnızlık ya da başarısızlığa yol açan toplumsal bir durumdan mı kaynaklandığı, yoksa kökeninin organik mi olduğu konusunda, uzmanların görüşleri farklıdır.

Bazı kişiler, özellikle de "başka bir dünya"ya gittiklerine inananlarsa, büyük bir olasılıkla, ruhsal çöküntülerine neden olan duruma bir çözüm yolu bulunduklarına inandıkları için, intiharlarından hemen önce bu ruhsal çöküntü durumunu yenmiş, hattâ mutluluk duymuş gibidirler. İntiharın bir çözüm oluşturduğu yolundaki bu inanç, bazı durumlarda son derece önemli olabilecek bir başka kişilik etkenini, kurbanın düşüncelerini, inançlarını ve düşünme biçimini de akla getirir. Kişilerin sorunlarını düşünme biçimlerinin, ruhsal çöküntüye ve intihara daha büyük ya da daha küçük bir eğilim yaratabileceği düşünülmektedir. Sözgelimi, bazı kişiler yakın çevrelerindeki durumların, onları başkalarından daha çok çevreye kapattığını (ya da hapsettiğini) hissederler. Bir şeyler yanlış gidince, başkalarının aynı durumda "Ne yapalım, bazen kazanır, bazen kaybedersin,"diye düşünmelerine karşılık, söz konusu kişiler "Bu herşeyin sonu," diye düşünmeye yönelirler. Ruhbilimdeki bir görüşe göre, bazı kişilerde "temel iyimserlik", bazı kişilerdeyse, "temel kötümserlik" vardır ve bazı intiharlarda belirleyici etken, söz konusu temel kötümserliktir.

Toplumun işlevi. Toplumbilimcilerin intihar kuramları, genellikle ya toplumsal yapının ya da bireyin yüzyüze olduğu toplumsal durumların önemini vurgular. Konu üstünde ilk çalışmaları yapanlar, özellikle de Fransız toplumbilimcisi Emile Durkheim, intihar oranları bakımından toplumlar arasında görülen değişikliklerin, toplumsal yapıdaki farkların sonucu olduğu biçiminde bir açıklamaya yönelmiştir. Toplumsal yapı, hem toplumun ortak değerlerini, hem de insanların söz konusu değerlere uygun ya da aykırı hareket edip etmemelerini belirlediği varsayılan etkinlik kalıplarını içine alır. Buna göre, bir toplumun intiharı destekleyen değerleri ya da kuralları varsa, o toplumda intihar oranları, intihar etmeyi ahlâka aykırı bulan değerlerin geçerli olduğu bir toplumdakinden daha yüksek olacaktır; bununla birlikte, söz konusu kuralları zorunlu kılan toplumsal kalıplar da önem taşıyacaktır: Sözgelimi, geleneksel Japon toplumu, intihar etmekten yana olan değerleri sürdürmekle birlikte, bu değerler etkili bir biçimde yürürlüğe konulmadıkça, birçok insan intihar etmek yerine, yaşamı seçecektir.

Durkheim, bütün Batı toplumları intihara karşıt tutum aldıkları için, farkı ortaya çıkaran şeyin kuralların yürürlüğe sokuluş yapısı olduğunu ileri sürmüştür. Kişi toplumla ne kadar ilgiliyse ya da ne kadar bütünleşmişse, üstündeki kural zorlamasının o kadar etkili olacağını, davranışlarının da kuraldan o kadar az sapacağını göstermeye çalışmıştır. Durkheim'e göre, intihar etme olasılığı en yüksek kişiler, evlenmemiş, çocuksuz ya da arkadaşsız kişilerdir; çünkü bu kişilerin çevresinde, kurallara uymaya zorlayacak hiç kimse yoktur. Bir kişi ne kadar toplumsal ilgisiz ya da toplumla az bütünleşmişse, o kadar kendi kendisiyle ilgili ya da "bencil" bir kişi olacaktır. Durkheim bu "bencil"liği, Batı toplumlarında intiharın en önemli öğesi saymıştır. İntihar konusunda toplumbilimcilerin çalışmalarının büyük bölümünde hâlâ, Durkheim'ın bu yapısal yaklaşımı temel alınmaktadır.

Durumsal etkenler. Buna karşılık, yakın dönemde bazı toplumbilimciler, ruhbilimsel yaklaşım ile yapısal yaklaşım arasındaki yolun tam ortasında yer almaya yönelmişler, intiharı en iyi açıklayacak şeyin, insanların durumunda oluşan değişikliklere ve onların bu değişikliklere ilişkin yorumlarının farklılığına bakmak olduğunu kanıtlamaya uğraşmışlardır. Kişinin işini yitirmesi gibi özel bir duruma, toplu işten çıkarılmalara yol açan ekonomik durgunluk gibi genel toplumsal etkenler yol açabilir. İşsiz kişilerin intihar etme olasılıkları daha yüksek olabilir. Bununla birlikte, işçilerin çok küçük bir yüzdesinin işsizliklerini umutsuz bir durum olarak yorumladığı da açıktır. Bu tür bir duruma getirilen yorum, kısmen, temel kötümserlik ya da temel iyimserlik gibi kişisel farklılıkların sonucu olabilir; ama somut bir durumda yer alan kimseler arasındaki karmaşık toplumsal etkileşmelerin sonucu da oluşabilir. Sözgelimi, işsiz kalan kişi, bunu yalnızca geçici bir aksilik olarak görse de, eşinin onu bu durumdan ötürü suçlaması, durumu kökünden değiştirebilir: Kişiyi utanç duymak durumunda bırakarak, onu, kaçmak ya da öç almak isteğinin (ya da belki de çok daha karmaşık bir güdüler birleşiminin) güdülendirdiği bir intihar durumuna yöneltebilir. İntiharlarla ilgili araştırma ve düşüncelerde günümüzde, bütüncül bir yaklaşıma ağırlık verilmeye başlanmıştır. Bu yaklaşım birbiriyle etkileşme halinde olan biyolojik, ruhsal, toplumsal-yapısal ve toplumsal-durumsal etkenleri bir arada ele almaktadır.