Kolaj
Kolaj, Kâğıt, vb. gereçlerin bir yüzeye yapıştırılmasıyla ortaya çıkan sanat yapıtı. Kübizmle birlikte, 1910'a doğru ortaya çıkan kolaj (Fransızca "yapıştırma" anlamında collage'dan), plastik sanatlar alanında beklenmedik bir çığır açtı. Kübizm, doğada her şeyin geometrik biçimlerle anlatılabileceğini öne sürüyor, nesnelerin görünüşlerinin ötesine ulaşmak ve akıl ve zekâya seslenen yeni bir sanat yaratmak istiyordu. Bu nedenle resimler son derece özgür bir tutumla yapılıyor ve sanatçı, dilediği plastik birleşimleri oluşturuyordu; kolaj bu amaca son derece uygun bir yöntemdi.
Kolaj tekniği, tablonun yüzeyine resimle ilgisi olmayan yabancı nesneler yapıştırmaya dayanır. Başlangıçta kullanılan "yapıştırma kâğıtlar"ın (gazete kupürleri, zarflar) yerini, daha sonraki yapıtlarda her çeşit eşya (kibrit ve sigara paketleri, tahta parçaları, metal levhalar) almıştır.
Kübistlerin kolajlarında tablo bir "gerçeklik" duygusu veren yapıştırılmış nesnenin çevresinde düzenlenmiş, daha 1909'da Picasso Yıkanan Kadınlar tablosuna, üstünde Au Louvre (Louvre'da) yazan bir kâğıt eklemiştir. Bununla birlikte kolaj akımı gerçek anlamda 1912'de Braque, Picasso ve Juan Gris'nin tablolarıyla başlamıştır. Juan Gris Lavabo adlı yapıtına, gerçek bir aynayı canlandıran bir ayna parçası yapıştırmıştır. Burada yapıştırılan nesnenin, kendisi gerçek değerindedir: Kendisine bakan kişinin yüzünü yansıttığı için, bir ayna resmi yapılamaz. Oysa Gris'nin yapıtı, ayna parçası sayesinde, her seyirciye göre değişmektedir.
Kübistlerin ardından dadacı ressamlar da, geleneksel resme meydan okumak için kolajdan yararlanmışlar, sözgelimi Marc.el Duchamp Gioconda adlı tablosunda, Gioconda'ya bıyık takmıştır. Gerçeküstücü hareketle birlikte, kolaj desenin yerini almış, basılmış desenlerden, fotoğraflardan yararlanılmaya başlanmıştır. Nesnenin göreli olduğunu ileri süren gerçeküstücüler (Max Ernst, Magritte, Dali, Miro, vb.), bir düş dünyası yaratma çabaları içinde, sözgelimi çölü aşan garip kuşları, bir katalogdan kesilmiş kadın şapkalarıyla canlandırmışlardır. Sonraki dönemde kolaj Avrupa'nın her yanma yayılmıştır: 1911'de fütürist akımla İtalya'ya; Schvvitters'le Almanya'ya; Hoffmeister'la Doğu Bloku ülkelerine.
Edebiyat alanında da kolaj tekniğine benzer bir anlatım tekniği doğmuş, Fransız şairi Apollinaire, Lundi, Rue Christine (Pazartesi, Christine Sokağı) adlı şiirinde, sözcükleri bir çeşit "sözlü kolaj" oluşturacak biçimde yan yana getirmiştir; sonra, kübist şairler şiirlerinde bazı klişelere yer vermişler ve bu kolajlar zaman içinde "afiş şiir" denilen şiiri oluşturmuştur.