Kütüphane
Kütüphane sözcüğü Arapça “kütüb” (kitaplar) ve Farsça “hane” (ev) sözcüklerinden oluşmakla birlikte, günümüzde kütüphaneleri yalnızca kitapların toplandığı bir yer olarak düşünmek yanlış olur. Çoğu modern kütüphanede kitapların yanı sıra gazeteler, dergiler, haritalar, ses ve video kayıtları, filmler ve plaklar da bulunur. Bütün bunlara ek olarak inanılmaz ölçüde bilginin depolanıp anında okura ulaşmasını sağlayan bilgisayarlar da vardır. Kütüphane, belirli bir düzene göre sınıflandırılmış kitap, süreli yayın, görsel ve işitsel belgelerin her yaştan okurun hizmetine sunulduğu yerdir.
Günümüzde kütüphaneler basılı, resimli, kaydedilmiş ve elektronik olarak depolanmış her türlü iletişim olanağının merkezi durumundadır. İnsanlar kütüphaneye okumak, bakmak, dinlemek, araştırmak, danışmak ve öğrenmek için giderler.
Kütüphanelerde, görevleri kitapların sınıflandırılması, korunması ve kütüphanenin geliştirilmesinin yanı sıra kütüphaneyi kullananlara yardım etmek olan kütüphaneciler çalışır. Özel kütüphanecilik öğrenimi gören bu görevlilerin sorumlulukları arasında şunlar sayılabilir:
1) Kitap, dergi ve öbür bilim ve düşünce ürünlerini seçmek ve ısmarlamak;
2)bunları kolaylıkla bulunup kullanılabilecek biçimde düzenlemek;
3) dışarıya ödünç vermek;
4) kütüphaneye başvuranlara ilgi duydukları alanlara ilişkin önerilerde bulunmak;
5) belirli kişiler ve olaylarla ilgili sorulan sorulara yanıt vermek ya da bunlarla ilgili bilgilerin bulunduğu kaynakları göstermek;
6)edebiyat tartışmaları, film gösterileri gibi çeşitli etkinlikleri kapsayan programlar düzenlemek.
Günümüzde birçok yerde kütüphane vardır. Küçük kasabalarla büyük kentlerdeki halk kütüphanelerinin yanı sıra okullar ve üniversitelerde de kütüphaneler bulunur. Hastanelerde, birçok özel şirkette ve başka kuruluşlarda özel kütüphaneler vardır.
Halk Kütüphaneleri
Okuryazar oranının yüksek, kitap sevgisinin yaygın olduğu ülkelerde çok sayıda halk kütüphanesi vardır. Adından da anlaşılacağı gibi bu kütüphaneler bulundukları kent ya da kasaba halkının yararlanması içindir. Parasal açıdan genellikle belediyelerce desteklenirler. Okurlar düşük bir ödenti karşılığında kütüphaneye üye olabilir. Çoğunda plak, video kaset, körler için Braille alfabesiyle yazılmış kitaplar da bulunur. Büyük kütüphanelerde resim ve heykel sergileri, konserler, tiyatro oyunları, sanat ve edebiyat söyleşileri yer alır. Küçük çocuğu olan ana babaların kütüphaneden yararlanabilmesini sağlamak için bir çocuk bakım odası olan kütüphaneler de vardır. Ayrıca iki yaşından başlayarak her yaşta çocuğun ilgi duyacağı kitaplardan oluşan bir çocuk kitaplığı da bulunur. Halk kitaplığının amacına uygun olarak kütüphaneler, göçmen nüfusun yoğun olduğu kentlerde, değişik kültürlerden insanlara hizmet verebilmek için, göçmenlerin dilinde kitaplara yer verir. Gezici kitaplıklar ise kütüphaneye gelmekte güçlük çekenlerin ayağına kadar giderek, özellikle hasta ve yaşlı kitapseverlerin kitap gereksinmesini karşılamaya çalışır.
Kütüphane Nasıl Kullanılır
Kütüphanelerdeki bilgi kaynaklarına kolayca ulaşabilmek için çeşitli sistemler geliştirilmiştir. Her şeyden önce, belli bir sınıflandırma ilkesine göre, raflarda duran her kitaba bir yer numarası verilir. Böyle bir sistem aynı konuda bilgi içeren bütün kitapların aynı yerde bulunmasını sağladığından, okurların istedikleri kitabı kolayca seçmelerine olanak verir.
ABD’li kütüphaneci Melvil Dewey’in bulduğu ve onun adıyla anılan Dewey ondalık sınıflandırma sistemi birçok kütüphanede kullanılmaktadır.
Dewey sisteminde konular 10 ana gruba bölünmüştür. Her ana grup da kendi içinde 10 altsınıfa ayrılır. İlk sayı ana grubu gösterir. Örnek verilecek olursa 5 bilim, 6 teknoloji ve 7 güzel sanatlardır. İkinci sayı altsınıfı gösterir. Böylece, örneğin 51 matematik, 52 astronomi, 53 fiziktir. Üçüncü sayı başka bir altsınıftır: 533 ses, 534 ışık.
Bunları ondalık basamakları bir virgül ya da noktayla ayrılan öbür sayılar izler. Ama çocuk kütüphanelerinde bunların çoğu kullanılmaz.
Üniversite ve kolej kütüphanelerinin çoğunda ise ABD’de, Washington’daki Kongre Kütüphanesinde geliştirilmiş bir sınıflandırma sistemi kullanılır. Bu sınıflandırmada büyük harflerle gösterilen 20 konu vardır. Örneğin, dünya tarihi konusu için D harfi kullanılır. İki büyük harf bir alt grubu gösterir. Buna göre DK işaretini taşıyan yazılı belgelerin hepsi Rus tarihine ilişkindir. Konuların daha ayrıntılı olarak ayrılması ise sayı kullanılarak yapılır.
İki sistemde de sınıflandırma numarası kitabın sırtına yazılır ve kitaplar numara sırasına göre dizilir. Böylece, numarasını bilirseniz, istediğiniz kitabı çabucak bulabilirsiniz. Belli bir kitabı ya da belirli konulardaki kitapları bulmak isteyenler de kataloga bakarlar. Kütüphane kataloğu alfabetik sıraya
göre düzenlenmiş kartlardan oluştuğu gibi, bilgisayarla da programlanabilir. Alfabetik katalog yazarın adına göre düzenlenir. Konu kataloğu, kitapların raflara dizilmesinde kullanılan sisteme göre sınıflandırılarak düzenlenir. Bir de konuların alfabetik sıraya göre düzenlenmiş (örneğin fotoğrafçılık, fizik gibi) ve sınıflandırma işaretini gösteren bir listesi olan konu dizini vardır. Böylece, belli bir
konuda kütüphanede hangi kitapların bulunduğunu öğrenmek isteyen bir kimse, konu kataloguna baktıktan sonra raflardan istediği kitapları bulabilir.
Kütüphanelerde bilgisayar uygulaması dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde 1960’larda başladı. Bu uygulama yeni bilgi akımı ve bilgi iletişimine olağanüstü bir hız, doğruluk ve kolaylık sağladıktan başka kütüphane içi hizmetlerin de bıktırıcı yazma ve sınıflandırma işlemlerini kolaylaştırdı. Ulusal ve uluslararası bilgi ve yayın alışverişi bilgisayar ağlarıyla gerçekleştirilmeye başlandı.
Bir kütüphaneye üye olduğunuz zaman, size kütüphaneden nasıl yararlanabileceğinizi açıklayan küçük bir kitapçık verilir. Kütüphaneye yeni gelen kitaplar genellikle bir süre kolay göze çarpacak biçimde sergilenir. Raflarda bulamadığınız kitapları ise, geri verildiğinde hemen alabilmek için önceden ayırtabilirsiniz.
Bir kütüphanenin tüm olanaklarından yararlanmak bir zaman işidir. Her kütüphane
kendi ürünlerini farklı bir biçimde düzenler; ayrıca her kütüphane değişik kaynaklara sahiptir. Gene de unutmayın ki, kütüphane kullanılmak içindir ve size yardım etmeye hazır kütüphaneciler vardır.
Kütüphanenin Tarihçesi
Kütüphanenin tarihçesi bugünkü gibi basılı kitapların bulunmadığı çok eski zamanlara dayanır. Yazının bulunduğu tarih olarak tahmin edilen İÖ 3500’de insanlar olup bitenleri sonraki kuşaklar öğrensin diye bir yere kaydetmeye çalışmışlar, başlangıçta düşüncelerini taşınması kolay olmayan taşlara ya da duvarlara yazmışlardı.
Mezopotamya’da (Irak’ın güneyi) yaşamış olan Sümerler, bir yazı sistemi geliştirerek kil tabletler üzerine kayıtlar tutmuşlardı. Bu tabletler kolayca kırılıyor ve yok oluyordu. Bu yüzden bunları toplamak ve korumak gerekti. Arkeologlar, Sümerler’in İÖ 2700’de tabletleri tapmaklarda, kütüphanelerde sakladıklarını saptadılar. Asur Kralı Asurbanipal’in İÖ 7. yüzyılda Ninova’da yaptırmış olduğu kütüphanede çoğu Sümerler’in ve Akadlar’ın bilimsel metinlerinden kopya edilmiş binlerce tablet bulunuyordu. Bunlardan yaklaşık 20 bim zamanımıza kadar gelebildi. Tabletlerin konulara göre düzenlendiği ve kataloga işlendiği bu kütüphane ilk sistematik kayıt koleksiyonu olarak kabul edilir.
İÖ 3000 dolaylarında Mısır’da yeni bir uygarlık gelişiyordu. Bu uygarlığın da bir yazı sistemi ve çok sayıda kayıtları vardı. Eski Mısırlılar papirüs bitkisinden bir çeşit kâğıt elde ettiler. Bu bitkinin lifleri bir levha haline gelinceye kadar sıkıştırılıyordu. Bunun üzerine, mürekkep ve tüy kalem
kullanarak, resimlerden oluşan bir yazı yazılıyordu. Papirüs levhaları bir çubuğa sarılarak rulo haline getirildikten sonra kütüphanedeki sandıklara ya da duvarlara oyulmuş raflara yerleştiriliyordu.
İÖ 4. yüzyılda Eski Yunan’da tapmaklarda ve felsefe okullarında kitap depoları vardı. Roma’da bir halk kütüphanesi kurmayı ilk düşünen Jül Sezar, kütüphane kurulmadan önce öldürüldü. Kentteki ilk halk kütüphanesini İÖ 1. yüzyılın sonuna doğru Gaius Asinius Pollio adlı düşünür kurdu. Daha sonra
Roma’da 28 halk kütüphanesi kuruldu. Bu kütüphanelerde papirüs ve parşömene yazılmış kitaplar volumina adı verilen rulolar halinde saklanır, bazen de tirşe (çok ince parşömen) yaprakları tıpkı günümüzdeki kitaplar gibi birbirine dikilerek codex adı verilen ciltler hazırlanırdı. Halkın kitap okumak amacıyla gittiği bu kütüphanelerin bazen evde okunmak üzere dışanya kitap verdikleri de oluyordu.
Aristo Kütüphanesi, İskenderiye Kütüphanesi, Bergama Kütüphanesi ve I. Constantinus’un Konstantinopolis’te (bugün İstanbul) kurduğu İmparatorluk Kütüphanesi en eski kütüphanelerdir.
İS 5. yüzyılda Avrupa’da Roma egemenliğinin sona ermesinin ardından, manastırlar başlıca öğrenme ve araştırma merkezleri oldu. Böylece, manastırlarda kütüphaneler kurulmaya başlandı. Yaklaşık İS 529’da Aziz Benedict’in İtalya’da, Monte Cassino’da kurduğu kütüphane çok ünlüydü. Fransa, Almanya, İngiltere ve İrlanda’daki manastır kütüphanelerinde de, rahipler arasındaki bilgin ve
sanatçıların, sayfalarını altın yaldızla ve parlak renkli boyalarla süsledikleri birçok güzel elyazması toplanmıştı. Bu kütüphanelerin amacı elyazmalannın korunmasıydı. Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra birçok eski elyazması manastır kütüphanelerinde korunup çoğaltıldığı için kaybolmaktan kurtuldu. Bu koleksiyonlar olmasaydı, bizler Eski Yunan ve Roma yazarlarına ilişkin çok az şey bilecektik.
12. yüzyıldan sonra Avrupa’da üniversiteler ve bunlara bağlı kütüphaneler kuruldu. İki önemli buluş, daha çok sayıda kitap üretimine ve daha çok kütüphane kurulmasına olanak sağladı. Hamur haline getirilen bitki liflerinin sıkıştırıldıktan sonra levhalar halinde kurutulmasıyla elde edilen kâğıt, Avrupa’ya ilk kez 12. yüzyılda Çin’den geldi. Oldukça ucuza mal edilebilen kâğıt giderek parşömenin yerini aldı. Kütüphanelerin gelişmesine katkıda bulunan ikinci buluş ise 1438’de Almanya’da Mainz yakınlarında gerçekleşti. Johannes Gutenberg’in yeni basım yöntemi kitap üretimini kolaylaştırdı. Ayrı ayrı dökülerek istendiği gibi dizilebilen metal harfler, kâğıt, mürekkep ve bir baskı makinesi kullanılarak kitapların daha çabuk ve daha ucuza basılabilmesini sağladı. Böylece eskiden yalnızca zenginlerin satın alabildikleri kitapları artık her isteyen alabiliyordu.
Ortaçağda üç önemli ulusal kütüphane kuruldu. Bunlar Paris’teki Ulusal Kitaplık, Roma’daki Vatikan Kütüphanesi ve Londra’daki British Museum Kütüphanesi’dir. Fransa’daki, geçmişi 15. yüzyıla kadar uzanan Ulusal Kitaplık Avrupa’nın en eski ulusal kütüphanesidir.
18. yüzyıl sonlarına doğru kitapların para karşılığında ödünç verildiği abone kütüphaneleri açıldı. 19. yüzyılda İngiliz Parlamentosu’nda ilk Halk Kütüphaneleri Yasası kabul edildi. Kütüphane hizmeti, giderleri vergilerden karşılanan bir devlet sorumluluğu oldu.
Türkler'de Kütüphaneler
Türkler’de kütüphanenin tarihi Uygurlar’a kadar uzanır. Doğu Türkistan’daki Turfan’da yapılan araştırmalarda İS 8.-13. yüzyıllardan kalma 30 bin kadar yapıt toplu olarak bulunmuştur. İslamiyet sonrası dönemde bilinen ilk büyük kütüphane Gazneli Mahmud’un (998- 1030) saray kütüphanesidir. Başka Türk devletleri de İslam kültürünün ilk yaratıcıları Emeviler’le Abbasiler’in izinden giderek saraylarda, medreselerde ve camilerde kitaplıklar kurmuşlardır. Büyük Selçuklular’ın en ünlü
kütüphaneleri Nizamülmülk’ün Bağdat ve Nişabur’da yaptırdığı medreselerde bulunuyordu. Anadolu Selçuklularının büyük kütüphaneleri başkent Konya’daydı. Osmanlılar’ın ilk kütüphaneleri İznik ve Bursa’da yaptırılan medreselerde kurulmuştu. İstanbul’un fethinden sonra da ilk kütüphane binası Fatih Sultan Mehmed tarafından 1464’te Ayasofya Camisi’nin avlusunda yaptırıldı. Bunu birçok kentteki külliyeler içinde kurulan kütüphaneler izledi. Topkapı Sarayı’nda da büyük bir kütüphane vardı.
Ayrıca İslam geleneğinin uzantısı olarak medreselerde küçük kitaplıklar, camilerde ve tekkelerde de kitap dolapları bulunuyordu. Buralara kitaplar kişilerce tek tek ya da toplu olarak vakfediliyordu. İstanbul’daki ilk bağımsız kütüphane yapısını 1661’de Köprülü Mehmed Paşa yaptırmıştır. Bunu İstanbul’da, Anadolu’da ve Rumeli’nin birçok kentinde yapılan kütüphaneler izlemiştir. Bütün bu yapılar ve içindeki kitaplar yaptıranlarca düzenlenen kurallara göre çalışan vakıf kurumlan olarak hizmet görmüştür. 1826’da Evkaf Nezareti (Vakıflar Bakanlığı) kurulunca kütüphaneler bu kurumun yönetim ve denetimine geçmiş, 1869’da da Maarif Nezaretine (Eğitim Bakanlığı) devredilmiştir. İlk genel kütüphane 1882’de İstanbul’da Kütüphane-i Umumi-i Osmani (bugünkü Beyazıt Devlet Kütüphanesi) adıyla açılmıştır. Bunu başka genel kütüphaneler izlemiştir. Cumhuriyet
döneminde kütüphanelerin yönetimi Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmiş, Milli Kütüphane de uzun bir hazırlık döneminden sonra 1948’de Ankara’da kurulmuştur. Bugün çeşitli kamu kurumlan ve özel kuruluşlarla üniversite kütüphanelerinin dışındaki bütün kütüphaneler Kültür Bakanlığı’na bağlıdır. Genel, halk ve çocuk olarak üç ana dala ayrılan Kültür Bakanlığı’na bağlı 853 kütüphanede 7,5 milyona yakın kitap bulunmaktadır.
Dünyadaki Kütüphaneler
Birçok ülkede özel hizmetler sunan ulusal kütüphaneler vardır. Bunlarda çoğunlukla kitap koleksiyonları, elyazmaları, eski papirüs ve kil tabletlerden oluşan “kitaplar” bulunur. Ulusal kütüphaneler ülkede basılan tüm kitapların toplandığı merkezlerdir.
Dünyadaki en güzel kitap koleksiyonlarından biri Rusya’da, Leningrad’da Çariçe Katerina’nın kurdurduğu Devlet Halk Kütüphanesi’ndedir. Gene Rusya’da, Moskova’daki Lenin Kütüphanesi ise 28 milyon kitaptan oluşan dünyanın en büyük koleksiyonlarından birine sahiptir.
1800’de kurulan Washington’daki Kongre Kütüphanesi ek yapılarıyla birlikte dünyanın en büyük kütüphane binasıdır. Öbür büyük ulusal kütüphaneler arasında İngiltere’deki İngiliz Kütüphanesi; Kahire’deki Mısır Ulusal Kütüphanesi ve Pekin’deki Çin Ulusal Kütüphanesi sayılabilir.