Söz Sanatları
Şiirde ve düzyazıda, sözün daha etkili olabilmesi, duyguların, düşüncelerin, izlenimlerin, durumların, olayların
günlük dil kullanımından farklı bir dil kullanımıyla anlatılmak istenmesi, dilin çeşitli olanaklarının harekete geçirilmesiyle sağlanabilmektedir. İşte bu nedenle edebiyatçılar “edebi sanatlar” ya da “edebiyat sanatları” da
denen birtakım söz sanatlarına başvururlar. Bunlar dilin bütün olanaklarıyla ve yetkin kullanımını sağlar. Yazarlar söz ve anlam sanatlarını daha çok bir araç olarak görürler. Ama bu sanatlar bazen bir amaç
olmuştur. Edebiyat metinlerinin iyi anlaşılabilmesi için söz sanatlarının çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Söz sanatlarını inceleyen kitaplarda bu sanatlar “mecazlar”, “anlamla ilgili sanatlar”, “sözle ilgili sanatlar” olmak üzere üç bölümde ele alınmaktadır.
Mecazlar
Mecaz (değişmece) sanatları sözcükleri gerçek anlamları dışında kullanarak yapılan sanatlardır. Böylelikle dile canlılık, güç ve etkililik kazandırılmaktadır. Okuyucular üzerinde de bu sanatlar etkili olabilmektedir. Türkçe’nin mecaz yönünden zengin olması sanatçıların bu sanatı bolca kullanmalarına olanak sağlamıştır.
Mecazlar ana başlığı altında şu sanatları inceleyebiliriz:
Teşbih (benzetme), sözü daha etkili bir duruma getirmek için aralarında türlü yönlerden ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı nitelikçe daha üstün olana benzetmek demektir. Teşbihte dört öğe vardır: Benzetilen, kendisine benzetilen, benzetme yönü, benzetme edatı (aracı).
Koca kız(Benzetilen), çocuk(Kendisine benzetilen) gibi(Benzetme edatı) oyuncaklarla oynuyor(Benzetme yönü).
Ama bütün teşbihlerde bu dört öğe kullanılmaz; benzetme yönü ya da benzetme edatı söylenmeyebilir.
Teşbih sanatına örnekler:
“Akşam” “yanmış bir tavan”a benzetiliyor.
Yanmış bir tavan gibi çöken akşam altında,
Dinleriz, haykırarak kaçışan kargaları
Ziya Osman Saba
“Hatıralar” “altın kemerler”e benzetiliyor.
Altın kemerler gibi
Hatıralar önümüzde...
Behçet Necatigil
İstiare (eğretileme), bir şeyi kendi adının dışında, türlü yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anma demektir. İstiarenin birçok türü olmakla birlikte yaygın olarak kullanılan iki türü vardır: Açık istiare ve kapalı istiare.
Açık istiare “kendisine benzetilen” ile yapılır. Örnekler:
“Gümüş bir duman” ile “sis” anlatılmış.
Gümüş bir dumanla kapandı her yer
Ömer Bedrettin Uşaklı
“Portakal” söyleniyor, güneş söylenmiyor.
Sarı, yeşil ve mavi fanuslar iç içedir
Ve hepsinin içinde kıpkızıl bir portakal
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Kapalı istiare yalnız “benzetilen” ile yapılır. Örnekler:
“Siyah selvi” söyleniyor, “insan” söylenmiyor.
Siyah selvi divan durur
Başucunda bütün gece
Orhan Seyfi Orhon
“Sonbahar söyleniyor”, “genç kız, sevgili”söylenmiyor.
Yapraktan saçını yerlere yaymış
Sonbahar ağlıyor ayaklarında
Necip Fazıl Kısakürek
Mecaz-ı mürsel (düz değişmece), bir sözü gerçek anlamının dışında, benzetme amacı gütmeden kullanma demektir. Örnekler:
“Bayrak” yerine “hilal” deniyor.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal
Mehmet Akif Ersoy
“Bahar” yerine “çiçek açmış ağaç” deniyor.
Deli eder insanı bu dünya
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç
Orhan Veli Kanık
Kinaye, bir sözü gerçek anlamının dışında, benzetme amacı gütmeden mecazlı anlamda kullanma demektir. Örnekler:
“Baş üzre yerin var” sözü, “çok değerlisin” anlamında kullanılmış.
Gönlüm gibi ey nâme gidip yârda kaldın
Baş üzre yerin var, ham-ı destârda kaldın
Naili-i Kadim
“İçim oyuk” sözü “dertliyim” anlamında kullanılmıştır.
Ey benim sarı tamburam
Sen ne için inilersin
İçim oyuk, derdim büyük
Ben anınçün inilerim
Pir Sultan Abdal
Tariz (dokundurma), bir sözü üstü kapalı söyleyerek ya da tersini kastederek bir kimseyi kınama, iğneleme sanatıdır. Örnekler:
Bir yetim görünce döktür dişini
Bozmağa çabala halkın işini
Günde yüz adamın vur kır dişini
Bir yaralı sarmak için yeltenme
Huzuri
On kadın dövse yorulmaz benim İhsan Beyim
Bilirim ben ne tosundur…
Mehmet Akif Ersoy
Kışlalar sâye-i şâhânede cennet gibidir
Bir giren sonra içinden gâvur olsa çıkamaz
Eşref
Teşhis ve intak (kişileştirme ve konuşturma), insan dışındaki canlı ya da cansız varlıkları insan kişiliğinde gösterme ve insan gibi konuşturma sanatıdır. Örnek:
“Bulutlar”ın insan gibi bakışlarından söz ediliyor.
İçmiş gibi geceyi bir yudumda,
Göğün mağrur bakışlı bulutları.
Baki Süha Ediboğlu
Anlamla İlgili Sanatlar
Sözcüklerin gerçek anlamıyla, bazen nükteli söyleşiye de başvurularak yapılan sanatlar anlamla ilgili sanatlardır.
İlham (andırış), iki ya da daha çok anlamı olan bir sözcüğü, bir dize ya da beyitte bütün anlamlarını kastederek kullanma sanatıdır.
Örnekler:
Ânın, “güzelliğin” ve “onun” anlamlarında kullanılmıştır.
Görmedim kimsede câna senin ânın gibi ân
Severim cân ü gönülden seni ben ânın için
Zati
Dil yâresi, “gönül yarası” ve “dilin (sözün) yol açtığı yara” anlamlarında kullanılmıştır.
Dedim dilber niçin sararıp soldun
Dedi çekdiceğim dil yâresidir
Gevheri
Tevriye (artsama), iki ya da daha çok anlamı olan bir sözcüğün yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmek demektir. Örnek:
Gül, “gül!” (gülmek fiilinden) ve “gül adı verilen çiçek” anlamlarında kullanılmıştır.
Gül gülse dâim ağlasa bülbül aceb değül
Zîrâ kimine ağla demişler kimine gül
Zati
Tenasüp (oranlama), birbiriyle konu, anlam ya da başka yönlerden ilgili sözcükleri bir arada bulundurma sanatıdır. Örnekler:
“Yelken, kıyı, kürek, anafor, su, akıntı, çağlatmak” sözcükleri.
Akla yelken edip urdukça kıyıda küreği
Anafor suların akıntı gibi çağlattık
Sururi
“Deniz, olta, balık” sözcükleri.
Küçüktüm, küçücüktüm
Oltayı attım denize
Bir üşüşüverdi balıklar
Denizi gördüm
Orhan Veli Kanık
Leff ü neşr (dür-yay), genellikle bir beyit içinde, birinci dizede önce iki ya da daha çok şeyden söz edip, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlikleri ve karşılıkları vermektir. Örnekler:
(Zülf ile yanak ve sünbül ile gül)
Bâğda zülf ü ruhun andıkça bu kimdür deyü
Sünbül ü gül birbirinden sual eyler beni
Nedim
(Leb ile diş ve göz ile kaş)
Şekerdir leblerin, incidir dişin
Cevherdir gözlerin, hilâldir kaşın
Gevheri
Tecahül-i arif (bilmezlikten gelme), bilinen bir şeyi bilmiyormuş ya da başka türlü biliyormuş gibi göstererek anlatmaktır. Örnek:
Şair sevgilisiyle gezmeye çıkıyor, ama bunu başkasından işitmiş gibi davranıyor.
Ey şuh Nedimâ ile bir seyrin işittik
Tenhâca varıp Göksuya bir işret var içinde
Nedim
Hüsn-i talil (güzel neden gösterme), herhangi bir olayın meydana gelişini, hayali ve güzel bir nedene bağlamak demektir. Örnekler:
(Felek: gökyüzü; tir-i âh: ah oku)
Görünen yıldız değil yer yer delinmiştir felek
Gün yüzünün hasretiyle tir-i âhımdan benim
Necati
(Mirat-i mücella: ayna; hüsn: güzellik, yüz güzelliği)
Niçin sık sık bakarsın öyle mir’at-i mücellâya
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir
Nedim
Mübalağa (abartma), sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi olduğundan büyük ya da az göstermektir. Örnekler:
Bütün ağaçların kalem, bütün yaprakların kâğıt olarak kullanılmak istenmesi abartmadır.
Yazılıp ermeye pâyânına dek nâme-i şevk
Hep ağaçlar kalem olsa kamu yaprak kâğıd
Necati
Savaşın korkunçluğunu anlatmak için abartmaya başvurulmuş.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer
Mehmet Akif Ersoy
Tezat (karşıtlık), iki şey arasındaki terslikleri, karşıtlıkları söyleme sanatıdır. Örnekler:
(Gitmek-gelmek)
Dil gitti gerçi yerine kondu hezâr gam
Biri gider biri gelir oldu belâlıların
Şeyhülislam Yahya
(İşkence yapmak-gülmek)
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
Âşık Veysel
Tekrir (yineleme), anlatımı ve ses güzelliğini güçlendirmek amacıyla bazı sözcüklerin yinelenmesidir. Örnek:
Büyüksün İlâhî büyüksün büyük
Büyüklük yanında kalır pek küçük
Ali Haydar Bey
Rücu (dönüş), söylenen bir sözü geri çevirip onun yerine daha güçlü bir düşünceyi söylemek demektir. Örnekler:
(Ferda: yarın, gelecek; vedia: emanet)
Severim seni cân gibi hata dedim maazallah
Ne mikdarı ola canın ki benzeden sana cânı
Hoca Dehhani
Ferda senin dedim, beni alkışladın, hayır
Her şey vediadır sana, ey genç…
Tevfik Fikret
Kat (kesme), etkisini artırmak amacıyla sözü, arkası kendiliğinden anlaşılacak biçimde yarıda bırakmak demektir. Örnekler:
Ey kimsesiz, avare çocuklar... hele sizler
Hele sizler…
Tevfik Fikret
Desem ki: “Ben seni ...” yok, dinlemez ki, hiddet eder
Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse, ne der?
Orhan Seyfi Orhon
Terdit (beklenmezlik), sözü beklenmedik çarpıcı bir sonuçla belirtmektir. Örnekler:
Hele var ki bir tablo
Görse şaşar Anibal:
Ördeklerden bir filo
Bir de kazdan amiral
Fazıl Ahmet Aykaç
Neler yapmadık şu vatan için
Kimimiz öldük
Kimimiz nutuk söyledik
Orhan Veli Kanık
İltifat (okşayış), söz arasında, o an hemen uyanıveren bir coşku ile sözü birine ya da bir şeye yönelterek seslenmek demektir. Örnek:
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdad inerek öpse o pak alm değer
Mehmet Akif Ersoy
Telmih (anıştırma), söz arasında ünlü bir olayı, bir atasözünü, bir şiir parçasını, bir özdeyişi anımsatmak demektir. Örnekler:
İsa’nın göğe yükselişi, Musa’nın Tur Dağı’nda yaşamışlığı söz konusu ediliyor.
Gökyüzünde İsa ile, Tur dağında Musa ile
Elimdeki asa ile çağırayım Mevlam seni
Yunus Emre
La Fontaine’in “Ağustosböceği ile Karınca” adlı öyküsü anımsatılıyor.
Acımak
Gel etme karınca kardeş,
Ağustos böceğine acı
Kabahat onun mu sanki
Şarkı söylediyse bütün yaz?
Muzaffer Tayyip Uslu
İrsal-i mesel (atasözü kullanma), bir düşünceyi atasözleri, özdeyişler ekleyerek güçlendirmek demektir. Örnekler:
(Balık baştan kokar.)
Balık baştan kokar bunu bilmemek
Seyrani gafilin ahmaklığından
Seyrani
(Mızrak çuvala sığmaz.)
Kirpikleri uzundur, yârin hayale sığmaz
Meşhur bir meseldir mızrak çuvala sığmaz
Havai
Sözle İlgili Sanatlar
Sözle ilgili sanatlarda sözcüğün anlamı hemen hiçbir biçimde dikkate alınmaz, yalnızca yapısına, söylenişine ve yazılışına bakılır.
Cinas, söylenişleri bir, anlamları ayrı olan sözcükleri bir arada kullanmak demektir.
Örnek:
(Yüz: surat, çehre; yüz: 100 sayısı)
Ben âşıkım el göğüste yüz yerde
El efendim del sinemi yüz yerde
Gevheri
Kalb (evirmece), bir sözcüğün harflerinin yerlerini değiştirerek başka sözcükler yapma demektir. Örnek:
(Bel: bel; leb: dudak)
Belin nişânını sordum lebinden eydür kim
Dilin tut eyleme kâli ki bunda sığmaz kıl
Şeyhi
Akis (çaprazlama), bir dizede ya da cümlede iki sözcük ya da tamlamayı aynı ya da başka tümcede yeri değiştirilmiş olarak yinelemek demektir. Örnekler:
Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz kışım yazıma
Gevheri
Hem yürüsem hem söylesem
Hem söylesem hem yürüsem
Arif Damar
Leb değmez (dudak değmez), içinde b, m, f, p , v gibi dudak ünsüzleri kullanılmadan yazılan şiire denir.
Burada tanımlanan ve örneklendirilen söz ve anlam sanatları çoğunlukla Divan şiirinde kullanılmıştır. Çünkü Divan şairi “hüner ve marifet göstermek” amacını taşımaktadır. Divan şairleri kadar olmasa da, halk şairleri de söz ve anlam sanatlarından yararlanmışlardır. Tanzimat’tan günümüze kadar gelen Türk şiir geleneğinde de söz ve anlam sanatlarından hayli yararlanılmış olduğunu görmekteyiz. Burada özet olarak
anlatılan söz ve anlam sanatları, şiir dışındaki edebiyat ürünlerinde, hatta günlük konuşma dilinde de anlatımı zenginleştirmek üzere sıkça başvurulan öğelerdendir.