Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Söz Sanatları

  • Okunma : 426

Şiirde ve düzyazıda, sözün daha etkili olabilmesi, duyguların, düşüncelerin, izlenimlerin, durumların, olayların
günlük dil kullanımından farklı bir dil kullanımıyla anlatılmak istenmesi, dilin çeşitli olanaklarının harekete geçirilmesiyle sağlanabilmektedir. İşte bu nedenle edebiyatçılar “edebi sanatlar” ya da “edebiyat sanatları” da
denen birtakım söz sanatlarına başvururlar. Bunlar dilin bütün olanaklarıyla ve yetkin kullanımını sağlar. Yazarlar söz ve anlam sanatlarını daha çok bir araç olarak görürler. Ama bu sanatlar bazen bir amaç
olmuştur. Edebiyat metinlerinin iyi anlaşılabilmesi için söz sanatlarının çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Söz sanatlarını inceleyen kitaplarda bu sanatlar “mecazlar”, “anlamla ilgili sanatlar”, “sözle ilgili sanatlar” olmak üzere üç bölümde ele alınmaktadır.

Mecazlar

Mecaz (değişmece) sanatları sözcükleri gerçek anlamları dışında kullanarak yapılan sanatlardır. Böylelikle dile canlılık, güç ve etkililik kazandırılmaktadır. Okuyucular üzerinde de bu sanatlar etkili olabilmektedir. Türkçe’nin mecaz yönünden zengin olması sanatçıların bu sanatı bolca kullanmalarına olanak sağlamıştır.

    Mecazlar ana başlığı altında şu sanatları inceleyebiliriz:

Teşbih (benzetme), sözü daha etkili bir duruma getirmek için aralarında türlü yönlerden ilgi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı nitelikçe daha üstün olana benzetmek demektir. Teşbihte dört öğe vardır: Benzetilen, kendisine benzetilen, benzetme yönü, benzetme edatı (aracı).

    Koca kız(Benzetilen), çocuk(Kendisine benzetilen) gibi(Benzetme edatı) oyuncaklarla oynuyor(Benzetme yönü).

    Ama bütün teşbihlerde bu dört öğe kullanılmaz; benzetme yönü ya da benzetme edatı söylenmeyebilir.

    Teşbih sanatına örnekler: 

    “Akşam” “yanmış bir tavan”a benzetiliyor.

    Yanmış bir tavan gibi çöken akşam altında,
    Dinleriz, haykırarak kaçışan kargaları

    Ziya Osman Saba

 

    “Hatıralar” “altın kemerler”e benzetiliyor.

    Altın kemerler gibi
    Hatıralar önümüzde...

    Behçet Necatigil

İstiare (eğretileme), bir şeyi kendi adının dışında, türlü yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anma demektir. İstiarenin birçok türü olmakla birlikte yaygın olarak kullanılan iki türü vardır: Açık istiare ve kapalı istiare. 

Açık istiare “kendisine benzetilen” ile yapılır. Örnekler:

    “Gümüş bir duman” ile “sis” anlatılmış.

    Gümüş bir dumanla kapandı her yer

    Ömer Bedrettin Uşaklı

 

    “Portakal” söyleniyor, güneş söylenmiyor.

    Sarı, yeşil ve mavi fanuslar iç içedir
    Ve hepsinin içinde kıpkızıl bir portakal

    Fazıl Hüsnü Dağlarca

Kapalı istiare yalnız “benzetilen” ile yapılır. Örnekler:

    “Siyah selvi” söyleniyor, “insan” söylenmiyor.

    Siyah selvi divan durur
    Başucunda bütün gece

    Orhan Seyfi Orhon

 

    “Sonbahar söyleniyor”, “genç kız, sevgili”söylenmiyor.

    Yapraktan saçını yerlere yaymış
    Sonbahar ağlıyor ayaklarında

    Necip Fazıl Kısakürek

Mecaz-ı mürsel (düz değişmece), bir sözü gerçek anlamının dışında, benzetme amacı gütmeden kullanma demektir. Örnekler:

    “Bayrak” yerine “hilal” deniyor.

    Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal

    Mehmet Akif Ersoy

 

    “Bahar” yerine “çiçek açmış ağaç” deniyor.

    Deli eder insanı bu dünya
    Bu gece, bu yıldızlar, bu koku
    Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç

    Orhan Veli Kanık

Kinaye, bir sözü gerçek anlamının dışında, benzetme amacı gütmeden mecazlı anlamda kullanma demektir. Örnekler:

    “Baş üzre yerin var” sözü, “çok değerlisin” anlamında kullanılmış.

    Gönlüm gibi ey nâme gidip yârda kaldın
    Baş üzre yerin var, ham-ı destârda kaldın

    Naili-i Kadim

 

    “İçim oyuk” sözü “dertliyim” anlamında kullanılmıştır.

    Ey benim sarı tamburam
    Sen ne için inilersin
    İçim oyuk, derdim büyük
    Ben anınçün inilerim

    Pir Sultan Abdal

Tariz (dokundurma), bir sözü üstü kapalı söyleyerek ya da tersini kastederek bir kimseyi kınama, iğneleme sanatıdır. Örnekler:

    Bir yetim görünce döktür dişini
    Bozmağa çabala halkın işini
    Günde yüz adamın vur kır dişini
    Bir yaralı sarmak için yeltenme

    Huzuri

 

    On kadın dövse yorulmaz benim İhsan Beyim
    Bilirim ben ne tosundur…

    Mehmet Akif Ersoy

 

    Kışlalar sâye-i şâhânede cennet gibidir
    Bir giren sonra içinden gâvur olsa çıkamaz

    Eşref

Teşhis ve intak (kişileştirme ve konuşturma), insan dışındaki canlı ya da cansız varlıkları insan kişiliğinde gösterme ve insan gibi konuşturma sanatıdır. Örnek:

    “Bulutlar”ın insan gibi bakışlarından söz ediliyor.

    İçmiş gibi geceyi bir yudumda,
    Göğün mağrur bakışlı bulutları.

    Baki Süha Ediboğlu

Anlamla İlgili Sanatlar

Sözcüklerin gerçek anlamıyla, bazen nükteli söyleşiye de başvurularak yapılan sanatlar anlamla ilgili sanatlardır.

İlham (andırış), iki ya da daha çok anlamı olan bir sözcüğü, bir dize ya da beyitte bütün anlamlarını kastederek kullanma sanatıdır.
Örnekler:

    Ânın, “güzelliğin” ve “onun” anlamlarında kullanılmıştır.

    Görmedim kimsede câna senin ânın gibi ân
    Severim cân ü gönülden seni ben ânın için

    Zati

 

    Dil yâresi, “gönül yarası” ve “dilin (sözün) yol açtığı yara” anlamlarında kullanılmıştır.

    Dedim dilber niçin sararıp soldun
    Dedi çekdiceğim dil yâresidir

    Gevheri

Tevriye (artsama), iki ya da daha çok anlamı olan bir sözcüğün yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmek demektir. Örnek:

    Gül, “gül!” (gülmek fiilinden) ve “gül adı verilen çiçek” anlamlarında kullanılmıştır.

    Gül gülse dâim ağlasa bülbül aceb değül
    Zîrâ kimine ağla demişler kimine gül

    Zati

Tenasüp (oranlama), birbiriyle konu, anlam ya da başka yönlerden ilgili sözcükleri bir arada bulundurma sanatıdır. Örnekler:

    “Yelken, kıyı, kürek, anafor, su, akıntı, çağlatmak” sözcükleri.

    Akla yelken edip urdukça kıyıda küreği
    Anafor suların akıntı gibi çağlattık

    Sururi

   

    “Deniz, olta, balık” sözcükleri.

    Küçüktüm, küçücüktüm
    Oltayı attım denize
    Bir üşüşüverdi balıklar
    Denizi gördüm

    Orhan Veli Kanık

Leff ü neşr (dür-yay), genellikle bir beyit içinde, birinci dizede önce iki ya da daha çok şeyden söz edip, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlikleri ve karşılıkları vermektir. Örnekler:

    (Zülf ile yanak ve sünbül ile gül)

    Bâğda zülf ü ruhun andıkça bu kimdür deyü
    Sünbül ü gül birbirinden sual eyler beni

    Nedim

 

    (Leb ile diş ve göz ile kaş)

    Şekerdir leblerin, incidir dişin
    Cevherdir gözlerin, hilâldir kaşın

    Gevheri

Tecahül-i arif (bilmezlikten gelme), bilinen bir şeyi bilmiyormuş ya da başka türlü biliyormuş gibi göstererek anlatmaktır. Örnek:

    Şair sevgilisiyle gezmeye çıkıyor, ama bunu başkasından işitmiş gibi davranıyor.

    Ey şuh Nedimâ ile bir seyrin işittik
    Tenhâca varıp Göksuya bir işret var içinde

    Nedim

Hüsn-i talil (güzel neden gösterme), herhangi bir olayın meydana gelişini, hayali ve güzel bir nedene bağlamak demektir. Örnekler:

    (Felek: gökyüzü; tir-i âh: ah oku)

    Görünen yıldız değil yer yer delinmiştir felek
    Gün yüzünün hasretiyle tir-i âhımdan benim

    Necati

 

    (Mirat-i mücella: ayna; hüsn: güzellik, yüz güzelliği)

    Niçin sık sık bakarsın öyle mir’at-i mücellâya
    Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir

    Nedim

Mübalağa (abartma), sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi olduğundan büyük ya da az göstermektir. Örnekler:

    Bütün ağaçların kalem, bütün yaprakların kâğıt olarak kullanılmak istenmesi abartmadır.

    Yazılıp ermeye pâyânına dek nâme-i şevk
    Hep ağaçlar kalem olsa kamu yaprak kâğıd

    Necati

 

    Savaşın korkunçluğunu anlatmak için abartmaya başvurulmuş.

    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
    O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer

    Mehmet Akif Ersoy

Tezat (karşıtlık), iki şey arasındaki terslikleri, karşıtlıkları söyleme sanatıdır. Örnekler:

    (Gitmek-gelmek)

    Dil gitti gerçi yerine kondu hezâr gam
    Biri gider biri gelir oldu belâlıların

    Şeyhülislam Yahya

 

    (İşkence yapmak-gülmek)

    İşkence yaptıkça bana gülerdi
    Benim sâdık yârim kara topraktır

    Âşık Veysel

Tekrir (yineleme), anlatımı ve ses güzelliğini güçlendirmek amacıyla bazı sözcüklerin yinelenmesidir. Örnek:

    Büyüksün İlâhî büyüksün büyük
    Büyüklük yanında kalır pek küçük

    Ali Haydar Bey

Rücu (dönüş), söylenen bir sözü geri çevirip onun yerine daha güçlü bir düşünceyi söylemek demektir. Örnekler:

    (Ferda: yarın, gelecek; vedia: emanet)

    Severim seni cân gibi hata dedim maazallah
    Ne mikdarı ola canın ki benzeden sana cânı

    Hoca Dehhani

 

    Ferda senin dedim, beni alkışladın, hayır
    Her şey vediadır sana, ey genç…

    Tevfik Fikret

Kat (kesme), etkisini artırmak amacıyla sözü, arkası kendiliğinden anlaşılacak biçimde yarıda bırakmak demektir. Örnekler:

    Ey kimsesiz, avare çocuklar... hele sizler
    Hele sizler…

    Tevfik Fikret

 

    Desem ki: “Ben seni ...” yok, dinlemez ki, hiddet eder
    Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse, ne der?

    Orhan Seyfi Orhon

Terdit (beklenmezlik), sözü beklenmedik çarpıcı bir sonuçla belirtmektir. Örnekler:

    Hele var ki bir tablo
    Görse şaşar Anibal:
    Ördeklerden bir filo
    Bir de kazdan amiral

    Fazıl Ahmet Aykaç

 

    Neler yapmadık şu vatan için
    Kimimiz öldük
    Kimimiz nutuk söyledik

    Orhan Veli Kanık

İltifat (okşayış), söz arasında, o an hemen uyanıveren bir coşku ile sözü birine ya da bir şeye yönelterek seslenmek demektir. Örnek:

    Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
    Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor

    Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
    Gökten ecdad inerek öpse o pak alm değer

    Mehmet Akif Ersoy

Telmih (anıştırma), söz arasında ünlü bir olayı, bir atasözünü, bir şiir parçasını, bir özdeyişi anımsatmak demektir. Örnekler:

    İsa’nın göğe yükselişi, Musa’nın Tur Dağı’nda yaşamışlığı söz konusu ediliyor.

    Gökyüzünde İsa ile, Tur dağında Musa ile
    Elimdeki asa ile çağırayım Mevlam seni

    Yunus Emre

 

    La Fontaine’in “Ağustosböceği ile Karınca” adlı öyküsü anımsatılıyor.

    Acımak
    Gel etme karınca kardeş,
    Ağustos böceğine acı
    Kabahat onun mu sanki
    Şarkı söylediyse bütün yaz?

    Muzaffer Tayyip Uslu

İrsal-i mesel (atasözü kullanma), bir düşünceyi atasözleri, özdeyişler ekleyerek güçlendirmek demektir. Örnekler:

    (Balık baştan kokar.)

    Balık baştan kokar bunu bilmemek
    Seyrani gafilin ahmaklığından

    Seyrani

 

    (Mızrak çuvala sığmaz.)

    Kirpikleri uzundur, yârin hayale sığmaz
    Meşhur bir meseldir mızrak çuvala sığmaz

    Havai

Sözle İlgili Sanatlar

Sözle ilgili sanatlarda sözcüğün anlamı hemen hiçbir biçimde dikkate alınmaz, yalnızca yapısına, söylenişine ve yazılışına bakılır.

Cinas, söylenişleri bir, anlamları ayrı olan sözcükleri bir arada kullanmak demektir.
Örnek:

    (Yüz: surat, çehre; yüz: 100 sayısı)

    Ben âşıkım el göğüste yüz yerde
    El efendim del sinemi yüz yerde

    Gevheri

Kalb (evirmece), bir sözcüğün harflerinin yerlerini değiştirerek başka sözcükler yapma demektir. Örnek:

    (Bel: bel; leb: dudak)

    Belin nişânını sordum lebinden eydür kim
    Dilin tut eyleme kâli ki bunda sığmaz kıl

    Şeyhi

Akis (çaprazlama), bir dizede ya da cümlede iki sözcük ya da tamlamayı aynı ya da başka tümcede yeri değiştirilmiş olarak yinelemek demektir. Örnekler:

    Kalem böyle çalınmıştır yazıma
    Yazım kışa uymaz kışım yazıma

    Gevheri

 

    Hem yürüsem hem söylesem
    Hem söylesem hem yürüsem

    Arif Damar

Leb değmez (dudak değmez), içinde b, m, f, p , v gibi dudak ünsüzleri kullanılmadan yazılan şiire denir.

    Burada tanımlanan ve örneklendirilen söz ve anlam sanatları çoğunlukla Divan şiirinde kullanılmıştır. Çünkü Divan şairi “hüner ve marifet göstermek” amacını taşımaktadır. Divan şairleri kadar olmasa da, halk şairleri de söz ve anlam sanatlarından yararlanmışlardır. Tanzimat’tan günümüze kadar gelen Türk şiir geleneğinde de söz ve anlam sanatlarından hayli yararlanılmış olduğunu görmekteyiz. Burada özet olarak
anlatılan söz ve anlam sanatları, şiir dışındaki edebiyat ürünlerinde, hatta günlük konuşma dilinde de anlatımı zenginleştirmek üzere sıkça başvurulan öğelerdendir.