Datça
Ege Bölgesi’nde Muğla iline bağlı bir ilçe olan Datça pırıl pırıl denizi, geniş kumsalları ve çok sayıda ilginç ve güzel koylarıyla ünlenmiş bir dinlenme yeridir. Koylarda kıyıdan hemen sonra başlayan gür ormanlar ve sekiz ayı bulan deniz mevsimi Datça’yı ülkemizin önemli turizm yörelerinden biri yapmıştır.
Datça taştan yapılmış, genellikle düz duvarlı, yüksek tavanlı beyaz badanalı evleriyle başka bir güzellik kazanır. Ama Datça’ya tarihsel bir önem kazandıran öğe ünlü eskiçağ kentlerinden biri olan Knidos’un Datça yakınlarında olmasıdır. Knidos kentinin kalıntıları Reşadiye Yarım adasfmn en ucunda Deveboynu’nun hemen gerisindedir. Knidos’un bulunduğu ve çok eskiden Triopion adıyla bilinen yere deve hörgücü gibi inişli çıkışlı, yüksek tepelerden oluşan bir burun olduğu için Deveboynu burnu da denir.
Knidos kenti İÖ 7. yüzyılda Tesalya bölgesinden gelen Dorlar tarafından kurulmuştu. Dorlar önce Datça’nın hemen yakınına yerleştiler. Knidos’a eskiden “iki limanlı kent” denirdi. Elverişli iki limanı ve ünlü gemicileriyle Knidos kısa zamanda zenginleşti. Ünlü yontucu Praksiteles’in yaptığı, insan büyüklüğünde ve çıplak olan Afrodit heykeli bir tapınağa konarak burası kutsal bir merkez durumuna getirildi. Her yıl Afrodit onuruna büyük şenlikler düzenlenir, bu şenliklere yakın kentlerden gelen insanlar da katılırdı. Geçimini denizden sağlayan Ege halkı Afrodit'in denizcileri koruduğuna inanırdı. Knidos daha sonra Miken, Roma ve Bizans egemenliğine girdiğinde de Afrodit şenlikleri geleneği sürdürülmüştü. Ne var ki, 263-467 yılları arasında o bölgede çok şiddetli depremler oldu ve kent yıkıntılar altında kaldı. Kent halkı gene de Knidos’u terk etmemişti, ama 6. yüzyılda Arap korsanların saldırısına dayanamayıp kenti terk etmek zorunda kaldılar. Knidos’un üstü zamanla çalılıklarla örtüldü.
Büyük İskender döneminde nüfusu 60 bini aşan Knidos’ta halk, denizciliğin yanı sıra, bağcılık yapar, tahıl yetiştirir, şarap ve zeytinyağı gibi ürünleri Akdeniz limanlarında satardı. Bu ürünleri doldurup saklamak için amfora denen bir çeşit testi yapımı da çok yaygınlaşmıştı. Kazılarda Knidos mühürü taşıyan amforalara çok sık rastlanır.
Knidos eski uygarlıklardan kalma yapılarla da önemlidir. Yapılan kazılarda Afrodit Tapınağı’nın yeri belirlenmiş ve Praksiteles’in yaptığı heykelin gövdesi bulunmuştur. Deniz kıyısında 10 bin kişilik bir küçük tiyatro, daha yükseklerde 20 bin kişilik bir büyük tiyatro, 5.000 kişilik bir konser salonu (Odeon), kentin siyasal merkezi olan Akropol, mezar odaları (Nekropol) ve ünlü Aslanlı Anıt’ın temelleri günümüzde yıkıntı durumundadır. Afrodit ve Korint tapınaklarının üzerine Bizans döneminde kiliseler yapılmıştır.
Knidos’ta tarih hâzinelerini ilk keşfeden İngiliz arkeolog Charles Newton oldu. Charles Newton 1856-59 yılları arasında yaptığı kazılarda çıkardığı heykelleri, Aslanlı Anıt’ı, kandilleri ve paraları Londra’daki British Museum’a kaçırdı. Ayrıca Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tiyatronun mermerlerini gemilere doldurup Mısır’a taşıttı ve kendisi için yaptırdığı sarayda kullandı. Dolmabahçe Sarayı’nın yapımında da Knidos’un merm erleri kullanılmıştı.