Kapadokya
Kapadokya adını taşıyan bölge ilkçağda, günümüzdeki Nevşehir, Kırşehir, Kayseri, Niğde, Malatya, Yozgat, Sivas, Çorum illeri ile Amasya, Tokat, Konya, Adana, Kahramanmaraş illerinin bir bölümünü kapsıyordu. Bugün Kapadokya denince daha çok Nevşehir, Kırşehir, Niğde ve Kayseri illerinin kapladığı alan anlaşılmaktadır. Peribacalarıyla dolu doğa harikası vadilerin yer aldığı “Kayalık Kapadokya” diye adlandırılan bölge ise Nevşehir-Niğde-Aksaray üçgeniyle sınırlanır. Kapadokya sözcüğü Persler’in bölgeye “Güzel Atlar Ülkesi” anlamında verdikleri “Katpatuka” adından gelmektedir.
Tarih
Kapadokya’da Tunç Çağı’nın başında Hatti adı verilen halk yaşamaktaydı. İÖ 19. ve 18. yüzyıllardaki Asur ticaret kolonileri döneminde bu bölgede merkezi bir otoriteye bağlı olmayan birçok küçük krallık bulunuyordu. Bu sırada Anadolu’ya gelen Hititler, Kapadokya’yı da içine alan bir alana yerleşerek Hitit İmparatorluğumu kurdular. Hititler ’in en önemli kentlerinin bir bölümü Kapadokya’ da bulunuyordu. Bunlardan Nyssa (Nevşehir) ile Kaniş (Kültepe) çok önemli ticaret merkezleriydi. Kaniş’te bulunan ve “Kapadokya Tabletleri” adı verilen Asur diliyle yazılmış çiviyazılı tabletler, Anadolu’da İÖ 2000’lerin başını yansıtan ilk yazılı belgelerdir. Hititler’den sonra Kapadokya, Frigler’in bir kolu olan Muşkiler’in egemenliğine girdi. Mazaka’yı (Kayseri) başkent yapan Muşkiler Aşağı Fırat havzasına kadar uzandılar. Kapadokya daha sonra 215 yıl egemenliğinde kalacağı Persler’in eline geçti. Bu dönemde Kapadokya Persler’in satraplık adını verdikleri eyaletlerinden biriydi. Kapadokya adı bir coğrafi birlikten çok yönetsel bir bölümü tanımlamaktaydı. Satraplar Pers kültürünün ve dininin Yeşilırmak boylarında yayılmasına çalıştılar; bölgede Zerdüşt dini yayıldı.
İmparatorluk eski gücünü yitirince satrapların merkeze olan bağlılıkları gevşemeye ve Pers egemenliği altındaki birçok topluluk ayaklanmaya başladı.
Büyük İskender Anadolu içlerine egemen olunca Makedonya egemenliğini istemeyen Kapadokya halkı ayaklanarak İÖ 332’de Pers soylularından Ariarathes’i kral yaparak bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kısa sürede I. Ariarathes bölgede güçlü bir devlet oluşturdu. Güçlerini Yeşilırmak yöresinde toplayarak Zile yakınlarında Turhal Kalesi’ni başkent yaptı. Sinop’tan Trabzon’a kadar uzanan kıyı şeridinde egemen olan I. Ariarathes’in kurduğu krallık İskender’in ölümüne kadar varlığını sürdürebildi. İskender’in ölümünden sonra Kapadokya üzerine yürüyen Makedonyalılar I. Ariarathes’i yenerek bölgeye egemen oldular. Ama öldürülen Kapadokya kralının yeğeni askerleriyle dağa çıkarak 20 yıl süren bir mücadelenin sonunda İÖ 301’de Kapadokya Krallığı’nı yeniden ele geçirdi. Bu sırada bir başka Pers soylusu olan Mithridates Ktistes de Gökırmak ile Yeşilırmak arasında Pontos Krallığı’nın temelini atmaya çalışmaktaydı. Sonunda Kapadokya biri kuzeyde, öbürü güneyde olmak üzere iki krallığa bölündü.
Kapadokya ile Roma İmparatorluğu’nun ilişkileri İÖ 200’lerde başladı. Kapadokya kralları Romalılar ile iyi ilişkiler içine girdiler. V. Ariarathes’in İÖ 130’da ölümünden sonra Kapadokya Krallığı’nda karmaşa başladı. Birbiri ardına çıkan iç savaşlarla gücünü yitiren Kapadokya Krallığı kendine yönelen baskı ve tehditleri Roma himayesine girerek önledi. Güney Kapadokya’yı da egemenliği altına almak isteyen Pontos Krallığı’nın girişimleri Romalılarca engellendi. Bir süre sonra Roma kendine bağlı krallarla yönettiği Kapadokya Krallığı’nı İÖ 17’de doğrudan kendine bağladı.
Roma’ya bağlanan Kapadokya’da vergiler indirildi. Karmaşa dönemi sona erdiği için halk yaşamından memnundu. Ama bir süre sonra Roma’nın ekonomik çöküntü içine girmesiyle birlikte bölge halkına karşı baskılar da artmaya başladı. Bu durum karşısında Hıristiyan dinini kurtarıcı olarak gören bölge halkı arasında bu yeni din hızla yayılmaya başladı.
İS 180’lerde bölgenin en önemli kenti Kayseri’de bir Hıristiyan topluluğu oluşmuştu. 4. yüzyılda Kapadokya bir dinsel merkez durumuna geldi. 7. yüzyıl başlarında bölgeyi istila eden Sasaniler, 605’te ele geçirdikleri Kayseri’yi bir yıl ellerinde tuttular. 7.-10. yüzyıl arasında zaman zaman Müslüman Araplar’ın saldırılarına uğrayan Kapadokya, 1071’deki Malazgirt Savaşı’nı izleyen yıllarda Türk egemenliğine girdi.
Güzel Sanatlar
Kapadokya’da işlenmeye son derece elverişli kayaçlara oyulu birbirinden ilginç kiliseler, manastırlar ve keşiş hücreleri bulunmaktadır. Bunlar Göreme, Güzelyurt, Ihlara, Soğanlıdere, Mustafapaşa, Zelve, Konaklı, Kaymaklı, Uluağaç bölgelerinde yoğunlaşmışlardır. Göreme, Ihlara, Soğanlıdere ve Zelve günümüzde açık hava müzeleridir. 5. yüzyıldan 13. yüzyıl sonuna kadar uzanan bir zaman aralığında yapılan kilise ve manastırlar, duvar resimlerinin ya da mimari özelliklerin yardımıyla tarihlendirilmektedir. Hıristiyanlık’ın çeşitli konularının işlendiği duvar resimleri bazen ustalıklı, bazen de basit bir üslupla yapılmıştır.
Kaya kiliseleri dışındaki Bizans dönemi yapıtlarından Niğde’ye 9 km uzaklıktaki Eski Andaval’da bulunan Hagios Konstantin Kilisesi oldukça yıkık durumdadır. Kırşehir’in, Göllü bucağına bağlı Taburoğlu köyü yakınındaki Üçayak Kilisesi, kubbe örgüsü ve anıtsallığı ile dikkat çeker. Ihlara vadisi içinde yer alan Karagedik Kilisesi, çok sayıda kaya kilisesinin bulunduğu bu vadide kesme taştan, büyük bir yapıdır.
Nevşehir yöresinde binlerce kişiyi alabilecek büyüklükte yeraltı kentleri bulunmaktadır. Kaymaklı, Özkonak, Derinkuyu ve Ovaören yeraltı kentleri bu yerleşmelerin en önemlileridir. Birbirine dehlizler ya da kuyularla bağlı katlardan oluşan yeraltı kentleri, yöre halkının can güvenliğinin olmadığı dönemlerde kullandıkları geçici yerleşmelerdi. Roma İmparatorluğu’nun baskısı karşısında bu yeraltı kentlerine sığınan Hıristiyan topluluklar, bu kentleri daha geniş alanlara yaymış ve derinleştirmişlerdir.