Mülteci
Mülteci, siyasal, dinsel ya da etnik baskılar yüzünden ülkesini kendi isteği dışında terk etmek zorunda kalan ve yurttaşı olduğu devletin artık koruması altında olmayan kişidir. Mülteciler bulundukları ülkede de, o ülke yurttaşlarına tanınan birçok haktan yararlanamazlar. Göçmenler de bir ülkeden kalkarak başka bir ülkeye yerleşen insanlardır. Ama çoğu, baskı sonucu değil kendi isteğiyle göç ettiği için her göçmen mülteci sayılmaz.
Tarihte, dinleri ya da etnik kökenleri yüzünden göç etmek zorunda bırakılmış birçok insan ya da topluluk vardır. Örneğin, 15. yüzyılın sonlarında engizisyon döneminde 300 bin Yahudi, İspanya’dan çıkarıldı. Bunlardan bazıları yollarda öldü. Büyük çoğunluğu Osmanlı Devleti’ne sığındı. Yunanistan’a, Avrupa ve Asya’daki Osmanlı topraklarına ve Filistin’e yerleşmelerine izin verildi. İspanya’dan ayrılanlardan bir bölümü de Hollanda ve İngiltere’ye sığınarak mülteci oldu. 1685’ten sonra Kral XIV. Louis Fransa’da Protestanlık’ı yasaklayınca Huguenotlar ya da Fransız Protestanları, İngiltere, Almanya ve Hollanda’ya sığındı.
Mültecilik sorunu, daha çok devlet sınırlarının belirginleştiği 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıktı. Çağımızda, mültecilerin çoğu ülkesini siyasal nedenlerle terk etmektedir. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra SSCB’yi terk eden 1 milyonu aşkın kişi dünyanın çeşitli yörelerine dağıldı. 1936-39 İspanya İç Savaşı’nın ardından İspanya’dan kaçan Cumhuriyetçiler Fransa’ya ve SSCB’ye sığındı. Almanya’da Yahudiler’i ve kendileri gibi düşünmeyen herkesi yok etmeye çalışan Nazi yönetimi döneminde binlerce kişi Almanya ve Avusturya’yı terk etti. Daha sonraları 1950-53 arasında Kore Savaşı sırasında ve 1956-57’de Macaristan’da yönetime karşı olan birçok kişi batıdaki ülkelere mülteci olarak sığındı. Vietnam, Laos, Tayland ve Kampuçya’da önce Fransa, hemen arkasından ABD ile sürdürülen çatışmalar on binlerce insanın yerlerini, yurtlarını terk ederek başka ülkelere sığınmalarına yol açtı.
Tarihteki en büyük mülteci hareketlerinin bazıları ise ülkelerin bölünmesi sonunda ortaya çıktı. 1947’de Hindistan, Hindistan ve Pakistan olarak iki bağımsız ülkeye ayrılınca Batı Pakistan’da yaşayan 5 milyonu aşkın Hindu ve Sih Hindistan’a, hemen hemen aynı sayıda Müslüman da Hindistan’dan Pakistan’a geçti. 1948’de Filistin’in bölünmesi ve İsrail Devleti’nin kurulması, Filistinliler’in kitleler halinde ülkelerini terk ederek mülteci olmaları sonucunu doğurdu.
1950’lerden sonra, Afrika’da bağımsız devletlerin ortaya çıkışıyla, ülke sınırları da belirginleşti. Bu nedenle, kabileler arası çatışmalar ya da savaşlar sonucu yurtlarını terk etmek zorunda kalan binlerce Afrikalı başka ülkelerde mülteci olarak yaşamaya başladı. 1980’de Afrika’daki mülteci sayısı 4 milyonu bulmuştu.
1973’te askeri darbeyle Şili Devlet Başkanı Salvador Allende’yi deviren General Augusto Pinochet’nin yönetimi sırasında yurtdışına kaçan binlerce Şilili mülteci başka ülkelere sığındı. 1971 ve 1980 askeri müdahalelerinden sonra Türkiye’yi terk eden mülteciler çeşitli Avrupa ülkelerine yerleştiler. 1975’te Vietnam’ın Kampuçya’yı işgalinden sonra başlayan iç savaş döneminde binlerce Kampuçyalı kitleler halinde Tayland’a sığındı ya da küçük teknelerle denize açılarak başka ülkelere ulaşmaya çalıştı.
1980’lerde görülen büyük mülteci hareketlerinden biri de, Afganistan’da yaşandı. SSCB askerlerinin Afganistan’a girmesinin ardından 2 milyon Afganlı, Pakistan’a geçti. Ayrıca, Irak’ta başlatılan soykırım binlerce Kürt’ün İran ve Türkiye’ye mülteci olarak sığınmasına yol açtı. 1989’da Bulgaristan’da yaşayan Türk kökenlilerin adlarının değiştirilmesini protesto ederek kalabalık gruplar halinde Türkiye’ye gelmesi de son yıllarda görülen önemli mülteci hareketlerindendir.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada Filistinli mülteciler dışında, kayıtlı yaklaşık 10.312.000 (1982) mülteci bulunmaktadır. Ayrıca, gene kayıtlı 1.900.000 (1981) Filistinli mülteci de çeşitli Ortadoğu ülkelerinde yaşamaktadır.
Mültecilerle ilgili hemen her sorun birden çok ulusu ilgilendirir. Bu nedenle, mültecilere yardımcı olmak ve sığındıkları ülkelere uyum sağlamalarını kolaylaştırmak için uluslararası örgütler gerekmiştir. 1921’de, Milletler Cemiyeti, Norveçli kâşif ve devlet adamı Dr. Fridtjof Nansen’i mülteciler komisyonu başkanlığına atadı. Oluşturulan Milletler Cemiyeti Pasaportu (Nansen Pasaportu) ile mülteciler uluslararası yolculuk yapma olanağına kavuştu. II. Dünya Savaşı’nın ardından 1951’de kurulan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) görev kapsamına “ırkı, dini, uyruğu ya da siyasal düşünceleri nedeniyle” yurttaşı olduğu ülkede barınamayan kişiler girer. UNHCR, mültecilere yerleştikleri ülkenin yurttaşlığına kabul edilmelerine kadar geçen sürede siyasal ve yasal koruma sağlar. Mültecilerin yerleştiği ülkelerin hükümetleriyle ilişkiye girerek, çalışma ve eğitim olanaklarından yararlanma, kimlik ve yolculuk belgeleri alma, mahkemeye başvurabilme gibi mülteci haklarını savunur. Ortadoğu’daki Filistinli mültecilerle, UNHCR’nin dışında, Birleşmiş
Milletler’e bağlı özel bir mülteci yardım kuruluşu ilgilenmektedir. Birleşmiş Milletler Yakındoğu Filistin Mültecilerine Yardım İdaresi (UNRWA), 1949’da İsrail Devleti’nin kuruluşundan sonra, yurtsuz kalan Filistinli mültecilere yardım amacıyla oluşturulmuştur. UNRWA, açtığı kamplarda ya da kamp dışında yaşayan Filistinli mültecilere, okullar ve sağlık klinikleri açar, meslek eğitimi verir, yiyecek ve giyecek yardımı yapar.
Günümüzde, uluslararası yardım örgütlerinin dışında, mültecilerin daha insanca yaşama olanaklarına sahip olabilmeleri için çalışan yerel ve gönüllü örgütler de vardır.