Divan
İslam devletlerinde yönetimle ilgili önemli konuların görüşülüp karara bağlandığı kuruldur. Başlangıçta bir devlet dairesi niteliği taşıyan divanlar sonraları İran devlet geleneğinin de etkisiyle kurul biçimine dönüşmüştür. Zamanla sayıları artan, görev ve yetkileri farklılaşan divanlar uzun süre İslam devletlerinin en önemli yönetim organı olma niteliklerini korumuşlardır.
İslam tarihinde ilk divan ikinci halife Hz. Ömer döneminde (634-644) kuruldu. Devlet gelirlerinin ve giderlerinin kaydedilmesi işlerini yürüten bu divan daha sonra bütün mali işleri yöneten bir daire durumuna geldi. Emeviler döneminde (661-750) divanların sayısı artmaya başladı. Devlet merkezi Şam’da bulunan ve ekonomik işleri yönetmekle görevli olan “Divanü’l-Harac” giderek ana divan durumuna geldi ve “el-Divan” adıyla anılmaya başlandı. Merkezde çeşitli devlet işlerini yürüten divanların yanında eyaletlerde de divanlar kuruldu. Abbasiler dönemi (750-1258) ise divanların yetki ve görevlerinin kesin olarak birbirinden ayrılarak belirlendiği, büyük bir imparatorluk durumuna gelen devletin artan gereksinmelerine göre birçok yeni divanın kurulduğu, eskimiş olanların da kaldırıldığı bir dönemdir. Abbasiler’deki başlıca divanlar, ekonomik işlerle uğraşan “Divanü’l-Harac” , zekât gelirini toplayan “Divanü’s-Sadaka”, askeri işlere bakan “Divanü’l-Ceyş”, devlet görevlilerinin ücretlerini düzenleyen “Divanü’n-Nafaka” , saray giderlerini yöneten “Divanü’l-Hazine” , posta ve gizli haberalma işlerine bakan “Divanü’l-Beridi” ile mali denetimle görevli “Divanü’z-Zimem”di. “Divanü’s-Sır” ise devletin önemli iç ve dış sorunlarıyla ilgili kararları alan üst kuruldu. Abbasiler’de halkın çeşitli konulardaki yakınmalarını dinleyen ve bunları halifeye ileten “Divanü’l-Mezalim” adlı bir kurul daha vardı. Halifeler divan toplantılarına katılmazlar, isterlerse toplantının yapıldığı salona bakan yüksek bir yerde oturup görüşmeleri pencere arkasından izlerlerdi.
Abbasiler döneminde ve sonrasında kurulan İslam devletleri büyük ölçüde Abbasi divan geleneğini sürdürmüşlerdir. Büyük Selçuklularda devletin en yüksek yönetsel kuruluna “Divanı Âlâ” denirdi. “Divan-ı Âlâ”nm altında resmi yazışmaları yürüten “Divan-ı İnşa” ve “Divan-ı Tuğra” adlı iki divan bulunurdu. Mali kayıtları “Divan-ı İşraf-ı Memalik” tutar, mali denetimi de “Divan-ı Nazar-ı Memalik” yapardı. Askerlik işlerini “Divan-ı Arz” ya da “Divan-ı Ceyş” denilen kurul yürütürdü. Anadolu Selçukluları da Büyük Selçuklulardan aldıkları bu kurulları bazı ad değişiklikleriyle aynı biçimde korumuşlardır. Anadolu Beylikleri ile Akkoyunlular ve Karakoyunlular’da.da benzeri kurumların varlığı bilinmektedir.
Osmanlı Devleti’nde küçük bir beylik olarak kurulduğu yıllarda divana benzer bir kurul yoktu. 15. yüzyılın ortalarına doğru m erkezi devlet örgütü oluşunca divan da ortaya çıkmıştır. Osmanlılar’da önceki İslam devletlerinden farklı olarak bütün yönetim görevlerini tek bir divan üstlenmişti. “Divan-ı Hüm ayun” adı verilen bu kurulun asıl üyeleri sadrazam, kubbealtı vezirleri, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, Nişancı, Anadolu ve Rumeli defterdarları ile Rumeli Beylerbeyi idi. Yeniçeri Ağası ile Kaptan-ı Derya ancak vezir rütbesindeyseler Divan-ı Hümayun üyesi olabilirlerdi. Divan-ı Hümayun’un ayrıca kendi örgütü ve Reisülküttab’ın başkanlığında çalışan birçok görevlisi vardı. Yönetimle, yargıyla, mâliyeyle ve ekonomiyle ilgili konularda devletin en üst karar organı olan Divan-ı Hümayun aynı zamanda halkın yakınma ve dileklerini de dinlerdi. Verdiği kararlar padişahın onayıyla kesinleşir ve yürürlüğe girerdi.
Divan-ı Hümayun Topkapı Sarayı’nda Kubbealtı denilen yerde toplanırdı. Kanuni Sultan Süleyman dönemine (1520-66) kadar Divan-ı Hümayun toplantılarına padişahlar başkanlık etmiş, ondan sonra bu görevi sadrazamlar yürütmüşlerdir. Padişahlar ise toplantıya katılmayıp görüşmeleri kafes arkasından izlemekle yetinmişlerdir.
Divan-ı Hümayun genellikle haftada dört gün (cumartesi, pazar, pazartesi, salı) toplanır, kararlar da padişahın onayına pazar ve salı günleri sunulurdu. Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümayun’dan başka sadrazamın başkanlık ettiği divanlar da vardı. Sadrazam konağında toplanan bu divanlardan “İkindi Divanında Divan-ı Hüm ayun’da görüşülmesine gerek duyulmayan daha önemsiz işler karara bağlanırdı. Sadrazam “Çarşamba Divanı”nda başkent İstanbul’un çeşitli sorunlarıyla uğraşır, “Cuma Divanı”nda ise yalnızca davalar dinlenir, önemli görülenler Divan-ı Hümayun’a götürülürdü. Eyaletlerde beylerbeylerinin başkanlığında toplanan ve “Eyalet Divanı” denilen kurullar Divan-ı Hümayun’un küçük birer örneği gibiydiler. Eyalet Divanı’nda alman kararlar Divan-ı Hümayun’a bildirilirdi. Ayrıca bu kurulun kararını beğenmeyenler Divan-ı Hüm ayun’a başvurabilirlerdi.
17. yüzyılın ortalarından sonra Divan-ı H üm ayun’un önemi azalmaya başlamış, buna karşılık sadrazamın yetkileri ve yönetimdeki gücü artmıştır. 18. yüzyılda giderek törensel bir kurul durumunu alan Divan-ı Hümayun çok seyrek toplanmaya başlamıştır. II. Mahm ud’un (1808-39) merkezi devlet örgütünü yeniden düzenleme çalışmaları sırasında önce sadrazam divanları kaldırılmış, Divan-ı Hümayun’un yetki ve görevleri de başka kurumlara devredilmiştir. Divan-ı Hümayun bundan sonra işlerliği olmamakla birlikte varlığını geleneksel bir kurum olarak devletin sona erm esine kadar sürdürmüştür.