Hava fotoğrafçılığı
Hava fotoğrafçılığı, Çeşitli amaçlarla havadan yerin fotoğrafını çekme tekniklerini topluca belirten terim. Hava fotoğrafçılığının başlıca kullanım alanları haritacılık ve askerî keşiflerdir; ama çevrebilim, maden arama, arkeoloji, vb. birçok başka bilim dalında da bu yöntemden yararlanılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra teknolojide gerçekleştirilen gelişmeler, hava fotoğrafçılığının uygulama alanını büyük ölçüde genişletmiş, kızılaltı filmlerle cisimlerin yalnız biçimlerinin ve renklerinin değil, sıcaklıklarının da belirlenmesi olanağı doğmuştur. Uydular geniş alanların fotoğrafını çekebildiklerinden, hava tahmini raporları da çok daha sağlıklı bir niteliğe kavuşmuştur.
Hava fotoğrafçılığının çokyönlü olmasını sağlayan en önemli özellik, dünya yüzeyine yüksekten bakıldığı zaman birçok cismin, sanki planları çizilmişçesine izlenebilmesidir. Böylece, karşılaştırmalar kolaylaşır ve gözlemcinin, dünya yüzeyindeyken, yakınlığından ötürü fark edemeyeceği nesneleri görmesi olanağı doğar.
Tarihçe. Havadan fotoğraf çekme, fotoğrafçılık kadar eski bir yöntemdir. İlk hava fotoğrafı 1856 yılında, Fransa üstünde uçan bir balondan çekilmiştir. 1880 yıllarında . Avrupa'da yapılan deneylerde balonlardan, 1909'da da hem Avrupa'da, hem de ABD'de uçaklardan fotoğraf çekimleri yapılmıştır.
Hava fotoğrafçılığı, deney dışında, pratik amaçla ilk kez ABD'de Ayrılık Savaşı'nda kullanılmış,1862'de Virginia'da karşı kuvvetlerin fotoğrafının çekilmesi için, bir fotoğrafçı balona bindirilerek havalandırılmıştır. O günden bu yana askerî amaçlar, hava fotoğrafçılığının en önemli uygulama alanlarından birini oluşturmaktadır.
Hem havacılık, hem de fotoğrafçılık alanında öncülük eden ülkelerden olan Fransa'daysa hava fotoğrafçılığı Birinci Dünya Savaşı'ndan önce başlamış, Fransız fotoğrafçılarının başlattıkları atılım, öbür Avrupa ülkelerinde geliştirilmiştir. İngiliz Hava Keşif birliğinin komutanı J.T.C. Moore Brabazon, eski model körüklü fotoğraf makineleriyle deneyler yapıp, bu makinelerin pek işe yaramadığını görünce (saatte 150 km hızla uçan uçağın oluşturduğu rüzgârda, makinenin sallanmadan durması olanaksızdı), uçağın zeminine takılacak bir fotoğraf makinesi geliştirmiştir. Bu, havadan fotoğraf çekmek için yapılmış ilk özel makinedir.
Savaşın sonuna doğru, havadan çekim için yapılan makineler, odak uzaklıkları 1,80 metreye varan dev aygıtlara dönüşmüş, mercek ile film arasında ışınların daha uzun yol aşmasını sağlamak amacıyla, makineye belirli açılarda aynalar yerleştirilmiştir.
Bu arada Moore Brabazon, birbirine yakın iki farklı noktadan çekilerek üç boyutlu nitelik kazanan, böylece, resimde görülen yer ve cisimlerin yüksekliğinin ölçülmesine olanak veren stereoskop adlı aygıtı bulmuş, ayrıca, birbirini izleyen fotoğraflardan olayların sırasını anlayıp, mantıksal sonuçlara varabilme amacıyla, fotoğraf çekme ve yorumlama işlemlerini düzene sokmaya çalışmıştır. Ne var ki, kullandığı sistemin yetersizliklerinden ötürü, pek başarılı sonuçlar elde edememiştir.
Birinci Dünya Savaşı sona erince, havadan fotoğraf çekme alanında geliştirilen yöntemler, barışçı amaçlarla uygulanmaya başlanmış, haritacılık, kadastro gibi dallarda, hava fotoğrafçılığı yaygınlaşmış, sözgelimi Kanada'da 1921 'de ormanların havadan fotoğrafları çekilerek, ağaçların durumunun denetlenmesine başlanmıştır.
Hava fotoğraflarının bir başka yararı da, 1920-1930 yıllarında, ABD Tarım Üretimi ve Pazarlama Kurulu, ekin türlerini araştırmak için çiftliklerin havadan fotoğraflarını çektirmeye başladığı zaman ortaya çıkmış, böylece hem istatistikler düzenlenmiş, hem de çiftçilerin belirli ürünleri yetiştirmek için aldıkları krediyi, amaca uygun biçimde kullanıp kullanmadıkları denetlenmiştir.
1938'de Almanya'nın savaş hazırlıkları yaptığı ortaya çıkınca İngiltere'nin, ünlü AvustralyalI fotoğrafçı Sidney Cotton'dan Alman askerî tesislerinin resmini çekmesini istemesi yeni bir aşamayı başlatmıştır.
1920 yıllarından başlayarak havadan fotoğraflar çekmekte olan Cotton, istenen işi gerçekleştirebilmek için, İngiliz Hava Kuvvetleri'nden, hızlı bir uçak olan Lockheed Electra tipi bir uçak istedi. Uçak gövdesinin altına, üç fotoğraf makinesi yerleştirdi. Makineler kullanılmadığı zaman, üstleri, sürgülü bir kapakla örtülüyordu. Ayrıca, uçağın içinden fotoğraf bölümüne sıcak hava püskürten bir donanım yerleştirildi. Böylece makinelerin, yükseklerdeki düşük sıcaklık yüzünden buğulanması ya da donması önlendi (bu sorun havadan fotoğraf çekenleri yıllarca uğraştırmıştı).
Hazırlıklarını tamamlayan Cotton, Almanya üstünde uçuşa çıkıp, o yıllar için yeni ve dikkat çekici olan uçağı Almanya'da ilgi toplayınca, yüksek rütbeli Nazi subaylarını uçağıyla gezdirmeye başladı (bu geziler sırasında, kimsenin kendisinden kuşkulanmasına yol açmadan, önemli tesislerin fotoğraflarını çekti).
İkinci Dünya Savaşı'nda, hava fotoğrafçılığının düzenli biçimde sürdürülmesinin zorunlu olduğu anlaşılınca Sidney Cotton'a ilk İngiliz fotoğraf keşif birliğini oluşturması ve yönetmesi için yetki verildi. Sık sık çekilen resimlerle, ilgili yerin dosyası hazırlanıyor, birlilderin hareketi, yeni binalar ve beklenmedik olaylar belirlenebiliyordu.
1941'de savaşa giren ABD'de de, İngilizlerin uyguladığı sisteme yakın bir fotoğraf keşif yöntemi uygulandı ve aynı ölçüde başarıya ulaşıldı. Buna karşılık, sistemlerini hiçbir zaman iyice düzenleyemeyen Almanlar, bu eksikliğin, sıkıntısını savaş boyunca çektiler.
Yakın dönem. Hava fotoğrafçılığında uygulanan iki temel yöntem vardır: Eğik yöntem, düşey yöntem. Eğik fotoğraf yöntemi, düşey yöntemden daha yalındır. Küçük bir uçakla resmi çekilecek bölgenin üstünde uçulurken, uçakta bulunan bir fotoğrafçı, elinde tuttuğu makineyle açık pencereden resim çeker. Bu durumda, bakış doğrultusu, yeryüzüyle belirli bir açı oluşturmaktadır. Bu tür fotoğraflar, yüzey şekillerini belirleme gibi işlerde kullanılır.
Düşey yöntemse, daha kesin sonuçlar verir. Özel olarak yapılmış uçakların altına, büyük fotoğraf makineleri yerleştirilir. Yöntemin adından da anlaşılacağı gibi, makineler, düşey olarak yere doğrultulur.
Düşey fotoğrafçılık için özel olarak yapılan fotoğraf makinesinin objektifi, görüntünün nitelikli olmasını sağlama amacıyla özenle hazırlanır. Odak uzaklığı genellikle 15 cm kadardır. Makinede özel bir aygıt, fotoğraf çekildiği sırada filmi gererek düz durmasını sağlama amacıyla, bir tür vakum oluşturur. Poz süreleri, ışık durumuna ve fotoğrafı çekilen cismin hareketine göre 1/200-ile 1/1000 saniye arasında değişir.
Fotoğrafın çekildiği yükseklik de, bölgenin durumuna göre, 400-9 000 m arasında değişir. Fotoğrafların birbirini izleme hızı, resmi çekilen cismin hızına bağlıdır. Çünkü her resmin, bir öncekinin % 60'ını içermesi istenir. Böylece, bir ya da birkaç saniyeden, birkaç dakikaya varan aralıklar kullanılabilir.
Keşif amacıyla çekilen fotoğraflarda,genellikle siyah-beyaz, pankromatik filmler kullanılır. Yakın dönemde, başka film türleri, özellikle de kızılaltı ışınlara duyarlı türler yaygınlaşmıştır.
Kızılaltı ışınlar, tıpkı görünen ışık gibi filmleri etkilerler. Ama, arada önemli bir fark vardır. Kızılaltı ışınlar, sis ve pus içinden, görünür ışığa oranla daha kolay geçerler. Bu nedenle, yükseklerden çekilen fotoğraflarda, kızılaltı ışınlar, daha net sonuçlar verirler.
Cisimlerin yayınladıkları kızıjaltı ışınların niteliği, cismin sıcaklığına bağlı olarak değişir. Bu özellikten, sözgelimi sıcak ve soğuk suların ayırt edilmesi, fabrikalardan akarsulara dökülen suların ırmağı aşırı ölçüde ısıtıp ısıtmadığı gibi durumların saptanmasında yararlanılır. Canlı ve ölü bitki örtüsünün güneşten soğurduğu ısı miktarı farklı olduğundan, tarla ve ormanların durumu da, bu yöntemle bir bakışta anlaşılır.
Kızılaltı ışınlar, kızılaltı olarak basılamadığından, "yalancı renkli" filmlerden yararlanılır. Bu filmlerde kızılaltı kırmızıya, kırmızı yeşile, yeşil de maviye dönüşür. Film, mavi ışığa duyarsızdır. Havadan tarama termografı adı verilen bir başka aygıtta da, televizyon kamerasına benzer elektronik bir tarayıcı, görünür renklerin j hiçbirini algılamadan, yalnızca kızılaltı ışınları kaydeder.